Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Süper muhafazakárlar için yılbaşı rehberi

AHMET Hakan, dünkü Hürriyet’te “süper muhafazakár bir ailenin” yılbaşı günlerini nasıl yaşadığını anlatıyordu.

Dün “süper muhafazakár” Yeni Şafak’ın verdiği Alışveriş ekini incelerken, o kesimde de Ahmet Hakan’ın çocukluğundan bu yana yılbaşı ile ilgili olarak bazı şeylerin değiştiğini düşündüm.

Ekin logosunun üzerinde, karlarla kaplı çam ağaçlarına benzettiğim girinti çıkıntıların içinden 2008 yazısı yükseliyordu. “0” ile “8” arasına da Noel ağaçlarına asılan baston şekerlerden bir tane sıkıştırılmıştı.

Sayfa numaraları “yeşil-kırmızı-beyaz”dan oluşan “seasons” renkleriyle süslü hediye paketlerinin üzerine konmuştu.

O çevrenin “yılbaşında hindi” hassasiyeti devam ediyor olmalı ki “özel gece” için verilen yemek tariflerinde tavuk vardı. “Özel gece”nin adı tam olarak konmamıştı, bunu da belirteyim ki sizi yanıltmış olmayayım.

6. sayfada kırmızı-beyaz elbisesinin içinde ak sakallı bir Noel Baba fotoğrafı vardı.

Ekin sayfalarından taşan şey yılbaşında alınabilecek hediyelerdi. Ayrıca yeni yılın kadın ve erkek modası da konular arasındaydı.

İki-üç sene öncesine kadar yılbaşı kutlamanın sertçe eleştirildiği bir gazetede bile böyle yeni yıl ekleri yayımlanabildiğine göre bir şeylerin değişmekte olduğu kesin diye düşünüyorum.

Kim bilir, belki insanların yeni bir yılı karşılamalarının, içki içmeden de ailecek eğlenebilmelerinin o kadar kötü bir şey olmayabileceğini fark ettiler.

Belki de “kapitalizm”in kendine özgü kuralları işledi: “İlan gelecek yerden, ek esirgenmedi”!

At pazarlığı, şerefsizlik miydi?

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın eleştiriler karşısında neden bu kadar sinirlendiğini anlamakta güçlük çekiyorum.

Kuzey Irak’ta yürütülen askeri operasyon için ABD ile bazı pazarlıklar yapıldığı iddialarına şöyle yanıt veriyor: “Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, bir şeyler vermek karşılığında böyle bir işbirliğine girecek kadar şerefsiz değildir.”

Hepimiz biliyoruz ki devletlerarası diplomatik ilişkiler karşılıklı kazanımlar üzerinde yükselir.

İki devletin aralarındaki meseleleri çözerken pazarlık etmelerinde, bir kazanım elde etmek için, ulusal çıkarlarına aykırılık teşkil etmeyecek bir şeyler vermelerinde yadırganacak bir durum bu nedenle yoktur.

Başbakan’ın hoşuna gidecek şekilde söyleyecek olursak “almadan vermek Allah’a mahsus”!

Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanları da, hükümetleri de kuruluşundan beri böyle pazarlıkların içinde oldu.

Önemli olan kazanımlarınızın uzun vadeli çıkarlarınızla uyumlu olmasıdır.

Bir de merak ettim: Irak Savaşı’ndan hemen önce (ABD askerlerinin Türkiye’den geçebilmeleri ve Türk askerinin Kuzey Irak’ta bir güvenlik kuşağı oluşturmasını öngören tezkere öncesi) ABD’ye kadar giden Dışişleri Bakanı ve hazineden sorumlu devlet bakanının yaptığı neydi?

O tarihlerde gazetelere ABD’li yetkililerin ağzından “at pazarlığı yapıyorlar” diye yansıyan “görüşmeler”, bir “şerefsizlik örneği” olarak mı hatırlanacak?

Uyuşturucu tehlikesi büyüyor

DÜNKÜ
gazetelerde İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün 2007 yılında 4 ton 347 kilogram eroin ele geçirdiğine ilişkin bir haber vardı.

Son beş yılda ele geçirilen uyuşturucu miktarı 34 ton 327 kilogram olmuş. 22 ton 498 kilogram da uyuşturucu yapımında kullanılan madde ele geçirilmiş.

Rakamların ne kadar ürkütücü olduğunu söylememe gerek yok.

Dün bu haberler üzerine Emniyet’in yayımladığı 22 sayfalık basın açıklamasını okudum.

Gazetelerde ayrıntılı olarak yayımlanabilmesine olanak olmayan bu raporu okurken Türkiye’nin ne kadar büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğunu gördüm.

Son beş yılda Türkiye’de yakalanan eroin miktarı, AB üyesi 25 ülkede yakalanan eroine eşit.

2006 yılında Türkiye’de yakalanan 10 ton 300 kilogram eroin, AB ülkelerinde yakalanan toplam eroinden daha fazla.

Narkotik Şube’nin raporu, AB ülkelerinde eroin tüketiminin durağanlaştığına dikkat çekiyor. Yakalanan miktarlardaki artışa bakılırsa uyuşturucu tüccarları için yeni av sahası Türkiye gibi görünüyor.

Raporda uyuşturucu ile mücadelede ailelerin ve gençlerin bilinçlendirilmesine de özel önem verildiğini ortaya koyan projeler de yer alıyor. Bu mücadele herhalde sadece polisin yürütmesi gereken bir şey de değil. Sivil toplum kuruluşlarının, okul yönetimlerinin ve ailelerin bu konuda uyanık olması gerekiyor.

Bizde uyuşturucu konusu genellikle tabu olarak kabul edilir, aile içinde pek konuşulmaz.

Uyuşturucu ile mücadelenin, topyekûn bir mücadele olduğu gerçeği göz ardı edilir.

Polisi yakalamadaki bu başarısı nedeniyle kutluyorum. Ancak öyle görünüyor ki bu konuda daha çok yol almamız gerekecek.

Çocuklarımızı bu beladan korumak, hepimizin işi! Bunu unutmayalım.