Türk’ün Türk’e propagandası
ERMENİ soykırımı iddialarını çürütmek amacıyla bir belgesel dizi film çekildiğini gazetelerde okudum.
Çekimler, tehcir sırasında Ermenilere kötü muameleden sorumlu tutulan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in idam sahnesi ile başlamış.
Filmin yabancı dillere de çevrileceği bildiriliyor.
Kimsenin moralini bozmak istemem ama işe yaramayacak bir girişim diye düşünüyorum.
Bugüne kadar Ermeni iddialarını çürütmeye yönelik olarak yapılan hiçbir şey Batı medyasında kendisine bir yer bulamadı.
Hatta Ermeni lobisinin, soykırım iddiaları aleyhine yazılmış kitapları bile yayınevlerine baskı yaparak yayınlatmadıklarını biliyoruz.
Değişik ülkelerin parlamentolarında “Ermenilere soykırım yapıldı” kararları alınmaya devam ettiği sürece de bu gerçekleştirilebilecek bir hedef gibi görünmüyor.
Sonuç olarak bu filmi de yine biz izleyip, biz sinirlenecek ya da rahatlayacağız.
“Türk’ün Türk’e propagandasından” bir sonuç alamayacağız.
Yaza yaza bilgisayarımdaki tuşlar eskidi ama bir daha yazayım:
Ermeni soykırımı iddialarıyla uluslararası platformda mücadele edecek ciddi bir organizasyonumuz hálá yok.
Değişik halkla ilişkiler yöntemlerinin bir arada kullanılacağı çok güçlü bir faaliyet gerekiyor.
Ama biz Ermeni tehciri ile ilgili belgelerimizi bile bir tek çatının altında toplayıp, araştırmacılara açabilmiş değiliz.
Bildiğimiz kendi kendimize propaganda yapmaktan ibaret, o da bir işe yaramıyor.
Belediye ihaleleri için uzman sorusu
DEVLETTE önemli görevlerde bulunmuş bir okuyucum, son günlerde gündeme gelen belediye ihaleleri ile ilgili tartışmalar üzerine yazdığım yazıyla ilgili bir mektup gönderdi.
Bir bölümünü aktarıyorum:
“Devlet ihaleleri sanıldığı gibi yüksek fiyatlarla verilmez. İhalelerin verildiği fiyatlar normal, hatta para kazandırmayacak fiyatlardır. İşin hilesi ihale verildikten sonra başlar. Eğer ihaleyi alan müteahhit işveren idare ile ’diyalog’ içinde değilse o fiyatlarla işi yapamaz ve mutlaka iflas eder.”
“İşin püf noktası işlerin adına ’avan proje’ veya ön proje denilen uydurma bir proje ile ihaleye çıkmasıdır. Eğer işi ’diyaloğu kuvvetli’ bir müteahhit almış ise işin gerçek projesini müteahhit yapar, iş, gerçeğin çok üzerinde şişirilir ve müteahhit çok yüksek kárlar kazanır. İşin içine bir de iyice ahlaksızlık girince aynı zamanda malzemeden çalınır, az demir, az beton, kalitesiz malzeme kullanılır ve buradan da ilave kár edilir. Bir depremde en fazla devlet binalarının hasar görmesinin sebebi de bu son unsurdur.”
“Gelişmiş ülkelerde bu işler nasıl yürür? (Yıllarca o ülkelerde proje yöneticiliği yaptım.) İş verilmeden işin tam ve gerçek projesi yapılır, iş “anahtar teslimi” verilir, yani projede çok küçük değişikliklerin dışında bir iş veya fiyat değişikliği olmaz.”
Şimdi bu “uzman görüşü” ışığında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (ve elbette öteki kamu kuruluşlarına da) soralım:
Yaptırdığınız işlerden kaç tanesi “avan proje” ile ihaleye çıktı? “Avan proje”de belirlenen fiyat ile sonradan yapılan gerçek proje arasında fiyat farkları oluştu mu?
Oluştuysa bunların toplam tutarı nedir?
Taraftar için en iyi sezon
ÇELİŞKİLİ bir durum ama Fenerbahçe ile Galatasaray’ın bu sezon aldıkları sonuçlara bakınca ister istemez şunu düşünüyorum: Her iki takım taraftarlarının en çok sevindikleri sezon, bu sezon oldu!
Dün gazetelerdeki puan tablolarına baktım. Bu sezon Fenerbahçe’nin 13 galibiyetine, Galatasaray’ın 5 mağlubiyetine, 8 beraberliğine sevinmişim!
Galatasaraylı bir arkadaşım var, onun gözüyle bakınca da “tablo” tatmin edici. O da Galatasaray’ın 10 galibiyetine ve Fenerbahçe’nin 4 mağlubiyeti ile 6 beraberliğine sevinmiş.
Yani öyle bir durum ki cumartesi Fenerbahçeliler seviniyor, pazar Galatasaraylılar.
Neredeyse her hafta sevinmek için bir neden var!
Gerçi durumumuz biraz fıkradaki adama benziyor.
Lambadan çıkan cin “Dile benden ne dilersen, ama unutma iki katını da komşuna vereceğim” deyince adam biraz düşünmüş ve “Bir gözümü çıkar bari” demiş ya, aynı o durumdayız.
Sadece kendi takımlarımızın durumuna sevineceğimiz günler de gelir inşallah!