Üçüncü köprü için ikna edilmemiz gerek
İSTANBUL’a yapılması planlanan üçüncü köprü için güzergáh belirlenmiş: Tarabya-Beykoz!
Bu güzergáhın seçilme nedeninin, kamulaştırmayı kolaylaştıracak 2B arazileri ile Hazine arazilerinin bu bölgede bulunması olduğu belirtiliyor.
Bir de trafik en çok Tarabya’da tıkanıyormuş ki bunca senedir o yakınlarda otururum, bugüne kadar bunun farkına varmamış olduğuma şaşırdım!
İstanbul gibi nüfusu çıldırmış bir kentte Boğaz’daki iki köprünün, iki yaka arasında ulaşımı sağlayamayacağı bir gerçek.
Elbette bir yandan tüp geçiş inşaatı sürerken, diğer yandan köprü ulaşımının da hızlandırılması gerekiyor.
Bunu söylüyorum, çünkü “körü körüne köprü düşmanlığı yapmadığımı” belirtmek istiyorum.
Sorun, yapılacak yeni köprünün kentin son yeşil alanlarını yok etmemesi, su havzalarını tehdit etmemesi, tarihi dokuyu bozmaması ve “gerçekten işe yaraması” ile ilgili.
Gözler 2B arazilerinde olduğuna göre yeşil alanlara veda edilecek demektir. Geçiş kuzeyden yapılacağına göre su toplama havzalarına da veda edebiliriz.
Bugüne kadar gerek Karayolları uzmanlarının, gerekse bağımsız uzmanların yaptıkları çalışmalar, üçüncü köprü için en uygun yerin Boğaziçi Köprüsü’nün hemen yanı başı olduğunu gösteriyor.
Kent içindeki trafiği rahatlatacak tek çözümün bu olduğu anlaşılıyor.
Böylesi önemli bir karar verilmeden önce İstanbulluların yeni köprünün güzergáhı için ikna edilmeleri gerekiyor.
Aksi takdirde herkesin “yeni köprü güzergáhında ucuza kapatılan ve aşırı değer kazanacak arazilerden” söz etmesi önlenemez.
’Aklan da gel’, ama nasıl?
AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Sakarya Milletvekili Şaban Dişli’nin, bir arazinin imar durumunu değiştirmek için 1 milyon dolarlık bir protokol imzaladığının ortaya çıkması, Dişli’nin partideki görevlerinden istifa etmesiyle sonuçlandı.
AKP medyasına bu haber, “Arkadaşları ’aklan da gel’ deyince istifa etti” şeklinde yansıdı.
Bu gazetelerin AKP içinden iyi haber aldıklarına inanıyorum ve bu habere de bu nedenle güveniyorum.
Şimdi soru şu: Şaban Dişli, arkadaşlarının bu önerisini nasıl yerine getirecek? Nasıl aklanıp da geri dönecek?
Çünkü kendisi sadece “AKP yöneticisi” değil, aynı zamanda “milletvekili” sıfatına ve bu sıfatın getirdiği yargı dokunulmazlığına da sahip.
Dişli’nin de aklanması için bir yargı sürecinden geçmesi gerekiyor. Çünkü bizim ülkemizde birisinin aklanmasından söz ettiğimizde, bu anlaşılıyor.
Dişli’nin dokunulmazlığının kaldırılması gerekiyor ki arkadaşlarına verdiği sözü tutabilsin.
Bunu kim yapacak?
Dokunulmazlıkları nedeniyle benzer davalara ilişkin dosyaları tozlu raflarda bekleyenler mi?
Seçimlerden önce “Dokunulmazlıklar yasama faaliyeti ile sınırlandırılacak” dedikleri halde, seçimin ertesinde ilk önce bunu unutanlar mı?
Bana öyle geliyor ki Şaban Bey’e “aklanıp da gel” diyenler, ona bu fırsatı vermeyecekler.
Bunun yaratabileceği zincirleme reaksiyonu göze alamayacaklar.
CHP kendini yenileyecek (miş)!
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, arkadaşımız Okan Konuralp’e CHP’nin yenileşme ve dinamikleşme programını anlattı. Oldukça ayrıntılı bu haberi bugün Hürriyet’te okuyacaksınız.
Baykal’ın açıklamalarında şöyle bir bölüm var:
“Mevcut tüzük, günün hızlı akan siyaseti karşısında çalışma temposunu ve verimliliği kısıtlayan bir durum yaşatıyor. Oysa yürütme gücünü belli alanlarda doğrudan görevlendirme yaparak paylaştıracağız. Partiyi daha hızlı, inisiyatif alınabilir bir çalışma düzenine çekeceğiz. Yeni görev alıcılar, profesyonel kadrolarını da kurabilecek.”
CHP’nin dinamikleşmesinde en önemli engellerden birinin parti tüzüğü olduğuna kuşku yok. Ancak Baykal’ın sözünü ettiği düzen, tüzükten kaynaklanan ana sorunu ortadan kaldırmıyor.
Partinin tüzüğü, partiyi bir kez ele geçiren bir kliğin, kendi istemediği sürece oradan oynatılamamasını sağlamaya yönelik.
Baykal ve ekibi de bunu bugüne kadar başarıyla kullandılar.
Bu tüzük ile parti içi demokrasi yok edilmiş durumda.
Partinin kararlarının, üyelerinin en geniş katılımıyla oluşturulmasına izin vermiyor.
Parti üyelerinin örgüt içinde yükselebilmelerinin yolları tıkalı! Bu Genel Merkez’in iki dudağının arasında!
Genel Başkanlığa aday olabilmek bile mümkün değil. Delegelerin seçiminden tutun da milletvekili adaylarının belirlenmesine kadar olan bütün süreçler, Genel Merkez’in müdahalesine açık ve antidemokratik.
Bana yine kızacaklarını biliyorum ama şunu söylemeliyim: Bu değişikliklerle CHP olduğu yerden bir santim bile ileri götürülemez.