Vali Bey örnek olmalı
ABDÜL Samed Kureyşi (ASQ) isimli bir Arap firması dünya üzerindeki 283. mağazasını İstanbul Nişantaşı’nda açtı.
Çalışanlarına hayırlı olmasını dilerim. Gazetelerde açılış için düzenlenen törenin fotoğraflarını görmüşsünüzdür. Sarıklı–cüppeli–sakallı kişilerle, göğüs dekoltesinden bütün silikonları fırlayacakmış gibi duran kadınların bir arada olduğu bir açılış töreniydi ki doğrusunu isterseniz kaçırdığıma üzüldüm. Hayatım boyunca böyle renkli bir topluluğu bir arada görebileceğimi zannetmiyorum çünkü.
ASQ mağazaları gazetelerdeki haberlere göre “kişiye özel parfüm” satıyormuş, “Arap yarımadasına özgü mistik kokular veren” ağaç kökleri ve dalları da bulunuyormuş. Bildiğimiz “hacı misi” satan bir mağaza sanırım.
Konumuz bu değil elbette. Açılış törenine katılan İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’ya özel yapım, üst kapağı altın kaplama, alt kapağı ise Kâbe örtüsünden yapılan bir Kuranı Kerim ve Kâbe ile ilişkilendirilen dört özel parfüm hediye edilmiş.
İstanbul Valisi bir yüksek bürokrat olarak elbette kanun ve yönetmelikleri iyi bilir ama bunca işinin arasında ihmal etmiş olabilir diye bir hatırlatmada bulunmak istiyorum. Malum, insanın makamı yükseldikçe bu tür detayları atlama ihtimali olabiliyor.
Mevzuatımızda, devlet memurlarının görevleri esnasında veya görevleri dışında, görevlerinden dolayı herhangi bir şekilde hediye kabul etmeleri açık bir şekilde yasaktır.
Bu armağanlar da değerli valimize “görevinden dolayı” verilmiş olmalı, orada bulunan herkese dağıtılmadığına göre!
Elbette devlet memurları hediye olarak kitap kabul edebilirler, ama bu olayda kitabın manevi değeri kadar olmasa da maddi bir değeri de var ve bir kitap için yüksek bir değer olduğu da anlaşılıyor.
Vali umarım ki bu hediyeleri iade etmiş olsun, İstanbul’un en üst kamu görevlisi olarak emrindeki tüm memurlara örnek olsun!
Seçilmişlere saygı duyalım lütfen
İÇİŞLERİ Bakanlığı görevinden alınan İdris Naim Şahin, görev devir–teslim töreninde yeni bakan Muammer Güler’e şöyle demiş: “İnşallah siz de benim gibi 18 ayda 20 günde değil gönlünüzün istediği zaman ayrılırsınız.”
Ben de “inşallah” diyor ve Güler’e başarı dileklerimi iletiyorum.
Ama bu işlerin “inşallah–maşallah” ile olmayacağını da biliyorum. Çünkü bizim memlekette koltuğa bir kere oturdun mu gönlün bir türlü ayrılmak istemez!
Tuhaf bir geleneğimiz de bakanların göreve atandıklarını ya da görevden alındıklarını genellikle radyodan öğrenmeleridir. Gerçi o eskidendi şimdi Twitter’dan bile öğrenen var ama değişmeyen gerçek şu ki kimse bunu bizzat Başbakan’ın ağzından duymuyor!
İdris Naim Şahin mesela koruma görevlisinin kendisine uzattığı bir not kâğıdından öğrenmiş, o sırada bir törende konuşma yapıyormuş.
Diğer bakanlar da öyle. Her biri bir yerde, bakanlık görevleri ile ilgili bir faaliyet sırasındalar ve birden öğreniyorlar ki artık bakan değiller!
Başbakan sabah telefon edip, “Bey kardeşim, çalışmalarına teşekkür ederim, ama şu nedenle seni bugün görevden alacağım, ben açıklayana kadar bu bilgi sende kalsın” dese boncuklarından biri mi eksilirdi?
Her fırsatta “Seçilmişlere saygı duyalım” gibisinden nutuklar atmaya meraklı bir Başbakan, önce listeye koyup milletvekili seçtirdiği, sonra listeye koyup bakan yaptığı insanlara karşı saygılı davranma ihtiyacını neden duymuyor acaba?
“Yandaş medya” notu: Dört bakanın görevden alınmasından sonra Sabah’ın sürmanşetinde “Erdoğan’a suikast timi” başlıklı haberin spotunda şöyle deniliyordu:
“Görev süresi dün biten İçişleri Bakanı Şahin’in son açıklaması!” Hep diyorum, AKP medyası olmak zor iş, yazacağın bir kelimenin kimi asabi hale getireceğini kestirmek kolay değil. Sabah da “görevden alınan” demeye cesaret edememiş, “görev süresi dün biten” demiş. Sanki bakanlık koltuğuna atananlar sadece belli süreler için bu işi yapabiliyorlarmış gibi!
Türkler aryaları keşfederken
ERTUĞRUL Özkök, “Arta Kalan Zamanda–2” isimli bir CD yayınladı. CD’de Özkök’ün dinlemeyi sevdiği, hepsi iyi icracılardan seçilmiş aryalar var.
Özkök’ün aşk ve inanç üzerine yazdığı metinleri de Selçuk Yöntem seslendirmiş ki metin okumanın, bir metne ruhunu vermenin ne demek olduğunu da öğretiyor.
Dikkat ettiniz mi bilmiyorum, bu CD yayınlandığından beri Türkiye’de en çok satan yabancı müzik listelerinin zirvesinde yer alıyor. Rakiplerinin Rihanna, One Direction gibi hafif müzik piyasasının “deve dişleri” olduğunu da not edelim.
Ve bu hafta karma listelerde de bu CD en çok satan oldu. Haftalardır Orhan Gencebay şarkılarının arkasındaydı, bu hafta, “haftalık toplam satışta” onu da geçti.
Dikkat ediyorum, gazetelerin kültür–sanat sayfaları sus–pus! Hadi “Özkök’ü sevmiyorlar, kıskanıyorlar vs.” diyelim.
Şunu da mı merak etmiyorlar: Türkiye gibi klasik Batı müziğinin dinleyicisinin olmadığı iddia edilen bir ülkede nasıl oluyor da içinde sadece aryalar olan bir CD bu satışlara ulaşabildi?
Türkler, tarihlerinin bu döneminde neden en çok parayı bir arya seçkisine veriyor?
Bunun nedeni kentleşme mi, başka bir şey mi? Bunun sosyolojik nedenleri nedir, psikolojik nedenleri var mıdır? Hiçbiri değilse bu nasıl bir pazarlama başarısıdır? (Tabii bu durumda ekonomi editörlerinin de dikkatini çekmeliydi!)
Bunların hiçbirinin yanıtlarını gazetelerimizden alamadık.
Tersi olsaydı, yayınlanan CD’nin satışı yerlerde sürünseydi, kuşkusuz ki birçok köşe yazısına da konu olur, üzerinde zevkle tepinilirdi.
Bizim memleket medyasında geçerli olan budur çünkü.