Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Esad takıntısıyla macera aramak

Recep Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu, “Sünni Orta Doğu’nun lideri olma” hevesleriyle battıkları Suriye çamurundan kurtulmak için şimdi IŞİD’in batıda yarattığı tedirginlikten yararlanmak istiyor.
Ama öyle görünüyor ki bu hamleleri de boşa çıkacak!
IŞİD ile mücadele edeceğiz görüntüsü ile çıkartılan tezkerenin, Surye’de Esad’a karşı girişilecek yeni bir maceranın manivelası olduğu da anlaşılıyor.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın “Esad rejimine de yönelecekse kara harekatında yer alırız” anlamındaki sözleri, başka bir şey düşünmeye olanak vermiyor.
Buna bir de kılıf bulmuşlar: Şu kadar milyon Suriyeli, Türkiye’de göçmen durumunda ve bunların geri dönebilmesi ancak Esad rejiminin yıkılabilmesi ile mümkün olabilir!
Esad rejimi yıkıldığında, şu anda o rejim altında kendisini güvende hisseden Alevi, Hristiyan ve diğer inanç mensubu diğer Suriyelilerin yaratacağı yeni göç dalgası belli ki hiç hesaba katılmıyor!
Belli ki “onlar bizden sayılmaz, ne halleri varsa görsünler” diye düşünülüyor.
AKP hükümetinin bütün yatırımını yaptığı Özgür Suriye Ordusu hiçbir şeye hakim değil, onlar dışında kalanlar da IŞİD’ten çok da bir farkları olmayan ve büyük bölümü dışarıdan bir müdahale olduğunda IŞİD ile birleşebilecek aşırı gruplar.
Böyle bir ortamda kara harekatına girişmeyi düşünmek, onlarca yıl sürebilecek bir savaşın ortasına düşmekten başka bir anlama gelmiyor!
Artık ortaya açık seçik çıkmış bulunuyor ki Suriye’nin bundan sonra tek parça halinde ayakta kalabilmesi mümkün değil.
Böyle bir parçalanmanın tam göbeğinde yer almayı düşünmek için de gücünü abartan hayalci bir diktatör olmak gerek.
Tarih, halklarını felaketlere sürükleyen böylelerinden çok ama çok fazla gördü, yeni bir tanesine daha insanlığın da Türkiye’nin de ihtiyacı yok!
Hükümetin, Esad takıntısından kendisini kurtarıp, artık hayalci değil, akılcı politikalar peşine düşmesi gerekiyor.
Kürt hareketi aklını yitirmiş olmalı
Kobane’ye IŞİD kuşatmasından sonra Kürt siyasi hareketinin de dengesini ve aklını yitirdiğini düşündürten gelişmeler oluyor.
18 vatandaşımızın hayatını kaybetmesine neden olan olaylar dizisi başka türlü düşünmeye olanak vermiyor.
Belli oluyor ki PKK, Suriye’deki boşluktan yararlanarak oluşturduğu “kantonları”, kuzeye, yani Türkiye’ye de yayma hevesine kapılmış.
Muhtemelen IŞİD ile mücadele için batıdan alacaklarını düşündükleri ağır silah yardımlarından ve hükümetin olayları doğru okuyamamasından yararlanmayı hesaplıyorlar.
Bazı il ve ilçelerde sokağa çıkma yasağı uygulanmasına da neden olan olayları körüklemelerinin başka bir anlamı olmadığını düşünüyorum.
Normal olarak, IŞİD’e karşı yardım gerekçesiyle Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde bir askeri harekata girişmesi en çok Suriye’deki Kürt kantonlarını endişelendiriyor olmalıydı.
Nitekim, TBMM’deki tezkere oylamasında Kürt siyasetinin ret oyu vermiş olmasının nedeni budur.
Bir yandan böyle bir siyaset yürütüyorlar, diğer yandan Kobane’ye yardım edilmiyor diye, Türkiye’de insanlar sokağa dökülüyor.
Bu hareketlerin barış süreci ile ilgili hükümetin yakında açıklayacağını bildirdiği paketin gecikmesine yol açması bile umursanmıyor.
Türkiye, Kobane’de IŞİD tehlikesi altındaki Kürtlere nasıl yardım edebilir?
İki yolu var: Birincisi, IŞİD’ten kaçmak zorunda kalanlara sınırlarını açmak ve insani yardımların bölge halkına ulaşmasını sağlamak ki bu yapıldı, yapılıyor.
İkinci yol ise Türkiye’nin bölgede savaşan taraflardan birisi olmasıdır ki Kürtlerin
bunu da istemediklerini biliyoruz.
Bu durumda KCK’nın, Türkiye’nin kentlerinde “serhildan” (Kürtçe “başkaldırmak” anlamına geliyor) çağrısı yapmasının amacı nedir?
Amaç, Kürt siyasetinin bir kez daha yanlış hesap yapmasından kaynaklanıyor.
Düşünüyorlar ki Suriye’nin kuzeyindeki “kanton” deneyimi, bu yolla Türkiye’nin Güney Doğusu’na da yayılabilir.
Bunun için konjonktrürü uygun görüyorlar ve bu nedenle insanların ölmeleri de umurlarında değil!
Dilli kaşarlı Sabah’a gidiyor!
Türkiye’nin kentlerinde yer yerinden oynadı, 18 vatandaşımız olaylarda hayatını kaybetti, çok uzun süredir unuttuğumuz sokağa çıkma yasakları getirildi.
Ve yandaş medyayı takip edenlerin bu olaylardan, olayların büyüklüğünden haberleri olmadı!
Belli ki emir büyük yerden gelmiş, gazetelere yerleştirilmiş siyasi komiserler talimatları uygulamış ve olaylar görmezden gelinmiş.
Bu konudaki birincilik ödülü “dilli kaşarlı” yine Sabah’a gidiyor.
Birinci sayfasında olaylar hiç olmamış gibi. En dipte iki satır bir başlık var, ayrıntısı da yok: “Yurtta Kobani cinneti: Hiç yoktan 3 kurban.”
Star ikincilik ödülünü aldı, onlara sadece “kaşarlı”!
Star olaylarda neler olduğunu saklıyor ve Yalçın Akdoğan’ın bir demecini birinci sayfasının en dibinde veriyor: “Huzur bozanlara müsamaha göstermeyiz.”
Akşam’da küçük bir başlık var sadece: “Şimdi de IŞİD provokasyonu.”
Yandaş medyada bir tek Yeni Şafak olayları vermiş.
Araya CHP’yi de sıkıştırmayı ihmal etmediği için onu da üçüncü ilan ediyorum: “CHP ve HDP vandalları sokağa saldı!”
———————————————