Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Yan etkileri biliniyordu neden alındı?

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, domuz gribi aşısı ile ilgili tartışmayı yeni bir boyuta taşıdı.

“ABD’nin kullandığı aşılarda farklı şeyler olduğu belirtiliyor” dedi.

ABD Federal İlaç Dairesi domuz gribi aşılarında “skualen” isimli maddenin bulunmasını onaylamıyor. Bu nedenle ABD’deki domuz gribi aşıları ile bizdekiler farklı.

Bu maddenin bazı ciddi yan etkileri olduğu biliniyor. Nitekim Almanya Başbakanı Merkel de aşı olurken, ABD’deki aşıyı tercih etti, “skualenli” aşıyı değil!

İçinde bu madde bulunan ilaçlara karşı Türk kamuoyunun dikkati de çekilmişti. Eski bakan Osman Durmuş’un ve bazı bilim adamlarının bu konudaki açıklamalarını hatırlayalım.

Bu uyarılara rağmen 20 milyon doz grip aşısı ithalatı yapıldı, tümünde de skualen maddesi var!

Ve Başbakan, şimdi çıkmış “ABD’nin kullandığı aşıda farklı şeyler olduğundan” söz ediyor.

O zaman sormak da en doğal hakkımız oluyor: Bu aşılar ithal edilirken aklınız neredeydi?

Bilim adamlarının uyarılarını neden dinlemediniz?

Bu konuda Avrupa ve ABD’de sürmekte olan tartışmaları neden takip edip, aşı tercihini ona göre yapmadınız?

Başbakan, hükümetindeki bakanların eylemlerinden ortak şekilde sorumlu değil mi?

Neden bu görüşünü, bakanı aşı ithalatına karar verirken kendisine söylemedi de şimdi aşının yan etkilerinden söz ediyor?

Neresinden bakarsanız bakın hem siyasi hem de ekonomik boyutları olan ciddi bir skandal ile karşı karşıyayız. Türkiye’yi yöneten siyasi kadronun bu işi yapma ehliyetinin derecesini gösteren bir skandal bu.

 

Ayamama’daki TIR garajı gerçekleri

BAŞBAKAN’ın aklının başına biraz gecikerek gelmesinin tek örneği grip aşısı konusu değil.

Hatırlayacaksınız, İstanbul’daki sel felaketinin ardından da “derelerin intikamından” söz etmiş ve kendisinden önceki CHP’li belediye başkanlarını suçlamıştı. CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin, felaketin ardından bir inceleme yaptı. Selin ciddi can ve mal kaybına neden olmasına yol açan “TIR garajı” ile ilgili bulguları, Başbakan’ın bugün yanlış bulduğu şeyi, bizzat kendisinin yaptığını ortaya koyuyor. TIR garajının bulunduğu bölge, yürürlükteki imar planında “çöp toplama, imha ve atık su arıtma tesisi alanı” görünüyor.

Bölgedeki arsa sahiplerinin talepleri üzerine zamanın İmar Komisyonu Başkanı Aziz Yeniay ve Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın uygun görmesi ile bölge ticaret ve hizmet alanı olarak ilan ediliyor (Eylül 1997). Plan, zamanın İSKİ Genel Müdürü Veysel Eroğlu’nun itirazına rağmen Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından onaylanıyor.

İkitelli Organize Sanayi Bölgesi’nin itirazı üzerine bölgenin planı mahkeme tarafından yeniden eski haline getiriliyor. Atık su arıtma tesisi alanı içinde kalan arsa, Hazine’ye kayıtlı iken Ağustos 2001 tarihinde trampa yoluyla Başbakan’a yakınlığı ile bilinen Halil İbrahim Kılınç’ın oğlu Ali Kılınç’a satılıyor. Arsa, bu bölgede imar değişikliğine karşı çıkan Organize Sanayi Bölgesi dışına çıkarılarak belediye alanına sokuluyor ve parsel bazında plan tadilatı teklifi Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve Küçükçekmece Belediye Başkanı Aziz Yeniay tarafından imara açılıyor!

Ve bilinen sel felaketinin ardından Başbakan, kendisinden başka herkesi suçluyor!

Bizleri bu kadar “saf” zannetmeleri için ne yaptığımızı da sizler düşününüz!

 

İhraç edilmese öğrenemeyecektik

 ALMANYA’da “amitras” isimli tarım ilacı kalıntısı bulunan armutların Türk halkına yedirilmediği açıklandı.

Tarım Bakanlığı’nın açıklamasında söz konusu armutları yetiştiren çiftçilerin savcılığa sevk edildiğini ve onlara reçetesiz olarak ilacı satan bayinin de bir ay süreyle faaliyetten men edildiği belirtiliyor.

Yurtdışında bu nedenle toplanan sebze-meyvenin Türk halkına yedirilmesine zaten olanak yoktu, çünkü bunlar bulundukları yerde imha ediliyorlar. Sorunumuz, bu tür bilinçsiz ya da kasıtlı üretici ile yeterince mücadele edilmiyor olması.

Söz konusu armutlar Almanya’da ortaya çıkmamış da Türkiye’de pazara sunulmuş olsaydı, hepsini afiyetle yiyecektik.

İlaçların kontrollü kullanılması, hasattan belli bir süre önce bu tür şeylerin kullanımının kesilmesi gibi insan sağlığını doğrudan etkileyecek eylemlere karşı yeterince donanımımız yok.

Bu en temel şeyi bile kontrol etmekte zorlanan bir bakanlığın, sıra GDO’lu ürünler gibi son derece karmaşık bir meseleye geldiğinde bizleri nasıl koruyacağını gerçekten merak ediyorum!