Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Yargı, ‘iyi niyetlere’ emanet edilemez

MHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Semih Yalçın, Anayasa değişikliği ile ilgili tartışmaya Hürriyet’te “katkı” verdi.

Orada diyor ki “Yargı bağımsızlığının güvencesi milli iradedir. Güvence, milli uzlaşma bilincidir. Güvence demokrasinin erdem ve emniyet duvarıdır”.
Prof. Dr. Yalçın güzel sözler söylüyor. Fakat “demokrasinin erdem ve emniyet duvarı” ancak bir “temenni” olarak anlamlı.
Anayasalar söz konusu olduğu zaman dilekler, iyi niyetler, beklentiler işin içine karıştırılmamalıdır.
Anayasalar, bağlayıcı metinlerdir ve uygulayanın kişisel iradesinden bağımsız olarak kendi kurallarına uyumun güvencesini de yaratmalıdır.
“Yargı bağımsızlığının güvencesi milli iradedir” denildiği zaman, bunun mekanizmalarının da Anayasa’da yer alması gerekir.
Anayasa değişikliği eğer referandumda kabul edilirse, partili Cumhurbaşkanı’nın belirleyeceği bir yargı düzeni geliyor.
“Partili Cumhurbaşkanı iyi niyetli olur, bu yetkiyi kendi anlayışına göre bir yargı kurmak için kullanmaz” diyemeyiz. Bu ülkenin gerçeklerini hepimiz biliyoruz.
Değişiklik gerçekleşirse, Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun 13 üyesinden ikisi, Cumhurbaşkanı’nın tayin edeceği Adalet Bakanı ve Müsteşarı olacak. Geri kalan üyelerden 4’ünü de Cumhurbaşkanı bizzat seçecek. Etti mi 6.
Geri kalan 7 üye, TBMM tarafından seçilecek. İlk turda nitelikli çoğunluk aranacak ancak ikinci turda bu aranmıyor. İkinci oylamada nitelikli çoğunluk sağlanamaz ise en çok oyu alan iki üye arasında kura çekilecek.
İktidar çoğunluğunun belirleyeceği bir yargı düzeni istenmiyorduysa, nitelikli çoğunluk aranmalı ve partiler “uzlaşma bilinciyle” hareket etmek zorunda kalmalılardı.
Böylece HSK’nın bir partinin görüşleri doğrultusunda oluşmasının önüne geçilebilirdi.
Anayasa Mahkemesi’ne gelince: 15 üyeden 12’sini Cumhurbaşkanı tek başına seçecek. Geri kalan üç üye ise yine Meclis’teki partili çoğunluk tarafından seçilecek.
Bu, Anayasa Mahkemesi’nin tamamen yürütmenin emrine girmesi anlamına geliyor. Nerede milli irade?
90 üyeye inecek Danıştay’ın 23 üyesini Cumhurbaşkanı tek başına seçecek. Kalan üyeleri ise Cumhurbaşkanı’nın kontrolündeki HSK belirleyecek. Yürütme, kendisini denetleyecek yargı organını kendisi seçecek. Böyle bağımsızlık mı olur?
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve vekilini, Cumhurbaşkanı seçecek. Üyelerini ise Cumhurbaşkanı’nın kontrolündeki HSK. Bu yargının bağımsızlığına nasıl güveneceğiz? İyi niyetlerine mi bel bağlayacağız? Ya FETÖ’nün yargıyı ele geçirdiği zamandaki gibi “niyetler” bozuk olursa? Neye güveneceğiz?
Anayasa değişikliği gündeme geldiğinden beri bu konuyu en az altı-yedi kere yazmış olmalıyım.
Ama gördüğünüz gibi “Evet” cephesinden bu eleştirilere gelen tek yanıt “iyi niyetlerden” ibaret.
Günün birinde gerçekten iyi niyetle hareket etmeyen birisi, Cumhurbaşkanı seçilmeyi başarırsa hukukumuzu kime emanet edeceğiz?
SURİYELİLERE VATANDAŞLIK
CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, geçen yıl Suriyeli göçmenlere vatandaşlık hakkının verileceğini açıklamıştı.
Bu süreçte artık sona yaklaşılıyor ve Milliyet’te Tolga Şardan’ın yazdığına göre ilk 10 bin kişinin vatandaşlık işlemlerinin tamamlanması için harekete geçiliyor.
Bu kişiler ile ilgili bir ulusal güvenlik araştırması yapılacak ve sonra vatandaşlık kararnameleri onay için Bakanlar Kurulu’na gönderilecek.
Türkiye’de 3 milyon Suriyeli göçmen var. Çoğu çok zor durumda yaşıyor. Kamplarda düzgün hizmet alabilenlerin sayısı 300 bini ancak buluyor, geri kalanları büyük bir yaşam mücadelesi içinde, yurdun değişik yerlerine dağılmış bulunuyor.
Türkiye, elbette bu insanlara “Başınızın çaresine bakın” diyemez.
Suriyeli sığınmacıların büyük çoğunluğunun ülkelerinde barış tesis edilse bile geriye dönmeyecekleri, bir bölümünün de çok uzun süreler bu ülkede kalacakları artık biliniyor.
Bunun bedelini de hem maddi hem manevi olarak hep birlikte ödemek durumundayız.
Ancak vatandaşlık meselesinde bu kadar acele hareket etmek gerekiyor mu?
Bu yeni vatandaşlarımızın iş, eğitim, barınma, uyum ihtiyaçlarını karşılayabilecek durumda mıyız?
Yakın bir gelecekte bir de Suriyeli vatandaşlarımızın “anadilde eğitim hakkı” sorununun çıkacağının farkında mıyız?
KAMPANYA EŞİT GEÇMEYECEK
REKTÖRLER ve kaymakamlar “Evet” kampanyasına katıldılar ve öyle görünüyor ki bu birkaç işgüzarın, hükümete yaranmak için giriştikleri bir eylem de değil.
Yakında valilerin, emniyet müdürlerinin hatta belki jandarma komutanlarının da bu kampanyaya katıldıklarını görürseniz şaşırmayın sakın.
“Parti devleti” kurma yolunda bir Anayasa değişikliği referanduma giderken, o parti devletinde yer kapmak için neler yapabileceklerini tahmin etmek zor değil.
Bir yandan yürütmeye denetlenemeyen yetkiler veren Olağanüstü Hal uygulaması var.
Diğer yandan, partili mülki idare yöneticileri.
Bu şartlar altında adil ve dürüst bir referandum yapılabilir mi?
Yakında Cumhurbaşkanı’nın da meydanlara çıkacağı açıklandı. Cumhurbaşkanı, 40 büyük il merkezinde “toplu açılışlar ve halkla buluşmalar” görüntüsü altında açık hava toplantıları yapacak.
Giderleri devlet bütçesinden ya da örtülü ödenekten karşılanan mitingler ile “Evet” oyu isteyecek.
“Hayır” oyu vermeyi düşünen vatandaşların vergilerini ödemekten doğan hakları ne olacak?
Bir şey olmayacak tabii. “Hayır” kampanyasını düzenleyen, her şeyi kendi kesesinden ödeyecek.
Devletin vergilerimizle finanse edilen televizyonu zaten çoktan “Evet” kampanyasına başladı.
Bu şartlar altında “adil” bir referandum yapabilecek miyiz?