Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Yeni bir ‘vecize’ üstadı!

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın uzun yıllar sağ kolu kabul edilen İdris Naim Şahin, bu dönemde İçişleri Bakanı oldu.

Bakan Şahin’in son konuşmalarına bakınca bakan yapılmak için niye bu kadar beklendi diye hayıflandım.
Üslubunda “post Demirel” bir hava var. Gazeteciler ve karikatüristler için olduğu kadar Demirel nostaljisi yaşayanlar için de verimli bir kişilik olduğu anlaşılıyor.
Mesela en önemli vecizesi Ünye tabelalarına bile yazılmış: “Burası Ünye, burada durmak lazım!”
13 askerin şehit edilmesinden sonra söylediği bazı sözler de ileride Demirel’in “Yürümekle yollar aşınmaz” ya da “Dün dündür, bugün bugün” vecizeleri gibi hatırlanacaktır, buna eminim.
Şöyle diyor:
“Vurmak için yola çıkmışlara ‘Dur’ demek yerine başka bir şey geliştirmek gerekiyor.”
Bir de şu var: “Bugün her şeyden önce sağduyu günü, basiretli olma günü. Ama sadece bugün değil, her gün böyle olmak gerekiyor.”
Terörist saldırısından sonra yangının nasıl çıktığına ilişkin söylediği sözleri de kaydedelim:
“Yangın, ya ateşle çıkar, ya bombayla çıkar, ya roketle çıkar, ya benzinle çıkar. Netice itibariyle yanmıştır, yakılmıştır.”
Ama sanırım en derin anlamlı ifadesi de şu:
“Var olan özgürlüklerin varlığını itiraf edecek kadar beyni, aklı özgürlükten yoksun olan birtakım insanlar var.”
Türkiye’nin dilbilim uzmanları ile filozofları bir araya gelse çözümlemekte zorlanacakları bir cümle bu.
Özgürlükler var ama birileri bunların varlığını “itiraf edecek kadar” aklı özgürlükten yoksun insanlar!
“İtiraf” kelimesinin yeni ve bilmediğimiz bir anlamıyla karşı karşıyayız sanırım!

Bu ruh durumunu iyi anlamak gerek

İSTANBUL Caz Festivali’nde “suyun kadınları” projesinde sahneye çıkan Aynur’un Kürtçe şarkılar söylediği için protesto edilmesi nasıl bir ruh iklimine girdiğimizi gösteriyor.
Bir provokatörün, nelere yol açabileceğinin küçük bir ipucu bu aslında.
Rahatsız olduğum için konsere gidemedim ama ertesi gün gazetelerde konuyla ilgili olarak yazılan her şeyi okudum.
Aynur, Kürtçe ilk şarkısını söylediğinde hiçbir şey olmamış, tam tersine alkışlanmış. İkinci şarkıyı söylerken de bir şey olmamış.
İkinci şarkının sonunda bir erkek “Şehitler ölmez” diye bağırınca küçük bir kıyamet kopmuş. İstiklal Marşı söyleyen de var, sahneye minder atan da, konseri terk edip giden de!
Orada bulunanları “faşist beyaz Türkler” diye nitelendirip kestirme bir yola sapmak, gerçek durumu teşhis edememek demek.
Kaldı ki Kürtlerin hiçbir hakka sahip olmamasını savunanlar da olabilirdi içlerinde.
Ama şunu da sormak gerek: Neden ilk şarkı sırasında ya da bittiğinde bu protesto olmadı?
Neden ilk iki şarkıyı dinleyenler, bir provokatör bağırana kadar yerlerinden kıpırdamadan şarkıları dinleyebildiler?
Demek ki aslında Kürtçe bir şarkıya itirazları olmadığı halde kışkırtılmaya son derece uygun bir ruh durumundaydılar. Bu ruh durumunu iyi anlamadan, bu sorunun çözülemeyeceğini söylememe gerek yok.
Bir de şunu düşünmek gerek: Acaba Aynur, ikinci şarkısını da Kürtçe söyleyeceğine Türkçe söyleseydi yine aynı gürültü çıkar mıydı?
Hiç sanmıyorum!

Kupayı iade etme fikri saçmalık

BEŞİKTAŞ ’ın Türkiye Kupası’nı şike soruşturması sonuçlanana kadar Futbol Federasyonu’na iade kararı genel bir beğeniyle karşılanmış görünüyor.
Ben ise tam tersini düşünüyorum.
Bu Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören’in alıştığımız duygusal patlamalarının ötesinde bir anlam ifade etmiyor.
Bir şike varsa zaten iade etmeseniz de elinizden alacaklardır.
Şike soruşturmasının bitmesine kadar kupayı iade edip, şike soruşturması bitmeden kupanın sağladığı UEFA Avrupa Ligi’ne katılmaktan vazgeçmemek ne anlam ifade ediyor?
Beşiktaş’ın, İbrahim Akın ve İskender Alın aracılığıyla şike yaptığı iddia edilen maçı bir kez daha herkesin izlemesinde yarar var.
Şike yaptığı iddia edilen İbrahim Akın’ın kazanılan penaltıyı gole çevirdiğini, maçın uzatmaya gittiğini ve galibin penaltılar ile belirlendiğini hatırlayan kimse yok mu?
Gazetelerde telefon konuşmaları, ilk ifadede yapıldığı iddia edilen itiraflar yayımlanıyor.
Ben o konuşmaları okuyunca sadece şunu görüyorum: Maç öncesi ahlaki sayılmaması gereken bir transfer teklifi var ama bu da pek işe yaramamış görünüyor.
Bu tür transfer tekliflerini, büyük takımların diğer takımlar ile oynadıkları her maçtan önce duyuyorduk. Ahlaki değil belki ama bu futbol hayatımızın bir parçası ve maçlarda şike yapılması sonucunu doğurduğunu da bugüne kadar kimse iddia etmedi.
Bir de Fenerbahçeli bazı kulüp üyelerinin Başbakan’ı kulüp üyeliğinden ihraç etmek için imza topladıklarına ilişkin haberler okuyorum.
Umarım doğru değildir, doğruysa da ciddiye alınmaz.
Fenerbahçelilik kimsenin tekelinde olamaz, Başbakan’ın sırf bu soruşturma nedeniyle üyelikten çıkarılması kabul edilemez.