Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Allah akıl, fikir versin!

SİNCAN’da Uygurlara yapılan katliamın ardından DTP bir yazılı açıklama yaptı. Uygur halkına karşı girişilen katliamı kınadı ve şöyle dedi: “Türkiye de benzer bir sorunla karşı karşıyadır. Kürt halkının kimliğinin kabul edilmemesi, asimilasyona tabi tutulması ve demokratik taleplerinin karşılanmaması sürekli çatışma üreten bir zemin olmuştur. Türkiye, Uygur özerk bölgesinde yaşanan olaylardan gerekli dersi çıkartması gereken ülkelerin başında gelmektedir.”

Bu açıklamayı okuyunca, irkildiğimi ve “Allah akıl, fikir versin” diye söylendiğimi yazmak zorundayım. Hatta aramızda para toplayıp, DTP yönetimini Sincan Özerk Bölgesi’ne bir “inceleme” ziyaretine göndermeyi de düşünmedim değil.

İki ülke arasında böyle bir paralellik kurmak için, insanın dünyadan ve Sincan’da olup bitenlerden haberdar olmaması yetmiyor. Nasıl bir ülkede yaşadıklarını da bilmiyor olmalılar.

Bazı dönemlerde neredeyse her gün şehit cenazesi kaldırılırken bile bu ülkede halklar arasında “etnik çatışma” yaşanmadı.

Öfkelenen kalabalıklar sokaklarda buldukları insanları döverek öldürmedi. Tam tersine, patlayan her kurşunda kaybedilen her genç can için hep birlikte üzüldük.

Bildiride söylenen “çatışma zemini” ülkeye yayılmadı. Terör örgütünün, şiddeti kentlere taşıma isteği, masum insanların gezdikleri yerlere koydukları bombalar bile bu durumu değiştirmedi.

Sincan’dan kendisine bir ders çıkarması gereken DTP’den başkası değildir.

DTP “çatışma zeminini” ortadan kaldırmak istiyorsa, yapacağı şey elinde silahla dağlarda gezenleri, silah bırakmaya ve cinayetlerini durdurmaya çağırmaktır.

“Parmak kaldır parmağı indir” anlayışı

CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, askerlere sivil yargının yolunu açan kanunu onayladı ve hükümete “Tereddütleri giderecek düzenlemeleri yapın” talimatını verdi.

Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, bunun üzerine “Tereddütleri gidermeye hazırız” dedi.

“Askeri suç” kavramını netleştirecek, askeri görevlerle ilgili olarak ortaya çıkan tereddütleri ortadan kaldıracak hukuki güvenceleri tarif edecek değişikliklerin yapılacağını söyledi.

Yani hükümet de, bir gece yarısı TBMM’den geçiriverdiği yasanın eksik olduğunu kabul ediyor.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, zaten bunun için var. Yasaların, Genel Kurul’a gelmeden önce komisyonlarda uzun uzun tartışılmasının nedeni, tasarıyı hazırlayanların fark etmemiş olabilecekleri eksiklikleri gidermek, yasaları mükemmel hale getirmek.

Hükümet, bu değişikliği bir “baskın” haline getirmeseydi, bugün tartışılan konular o zaman gündeme gelir, yasa bugün var olduğu kabul edilen arızaları giderilerek çıkartılırdı.

Ama iktidarın, muhalefete “gol atma” isteği, bu olanağı ortadan kaldırdı.

Türkiye’nin durduk yerde gerilmesine neden oldu.

Yeri gelince dillerinden “milli iradeyi” düşürmüyorlar ama milli iradenin tecelli edeceği TBMM’yi çalıştırmamak için de ellerinden geleni yapıyorlar.

Oradaki her milletvekilinin, partisi ne olursa olsun “milli iradenin” temsilcisi olduğunu görmek istemiyorlar.

Hükümetin, parlamento çalışmalarını “Parmak kaldır-parmağı indir”den ibaret gören anlayışı değişmediği sürece böyle olayları çok yaşayacağız.

Gözüm Vali Bey’in üstünde olacak

FETHULLAHÇILARIN organize ettiği “Abant Platformu” toplantısında yaptığı konuşmayla gündeme gelen Bolu Valisi Halil İbrahim Akpınar kendisini eleştirenlere yanıt verdi:

“Ben yine her fırsatta demokrasi, insan hakları ve özgür toplum konusunda konuşacağım. Onların beklediği anlamda uslanmayacağım” dedi.

Aferin! İnsan hakları ve demokrasi savunucusu da işte böyle olur zaten. Ama şöyle bir sorun var ki valilik makamı, bol bol konuşmak makamı değildir.

Kendisi önemli bir ilin mülki amiri.

Konuşmak yerine, elindeki yetkileri bu yönde kullanması daha doğru olur.

Vali Bey’in bu konuşmasını ve ismini bir kenara not ettim.

Şimdi takip edeceğim. Bolu’da ve bundan sonra görev yaptığı yerlerde bakalım, sözleri ile icraatları birbirini tutacak mı? Mesela işkence ve kötü muameleyle suçlanan polisler için soruşturma iznini geciktirmeden verecek mi?

Valilik yaptığı bölgelerdeki cezaevlerinde tutuklu ve hükümlüler, insani koşullar altında cezalarını çekebiliyorlar mı?

Valilik yaptığı kentlerde toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkını kısıtlayacak mı, yoksa geniş bir hoşgörüyle mi karşılayacak?

Onun vali olduğu yerlerde, polisler gazete satan çocukları sokaklarda cop ve tabanca ile kovalayacaklar mı?

“Demokrasinin en önemli unsurlarıdır” diyerek, bütün siyasi partilere eşit mesafede duracak mı?

“Demokrasi ve insan hakları sicili” için takip edeceğim konular sadece bunlar değil elbette.

Hepsini yazmaya yerim yetmez.

Gözüm, sözlerini tutup tutmayacağı konusunda üzerinde olacak, haberi olsun!