Yıllar sonra bir alaturka gazino deneyimi
ALATURKA şarkıların ve türkülerin, “pop fantezi” müziğe henüz yenilmediği günlerde gazinolar, kentli Türklerin eğlence ihtiyaçlarını karşılardı.
Büyük bestecilerin ve usta şarkıcıların dönemiydi. Gazinolar, kadın matineleri ve arka masalara yaptıkları fiks menü uygulamalarıyla geniş bir izleyici kitlesine hitap ederler, gazinolar arası “en iyi programı yapma rekabeti” bugünkü derbi maçların yarattığına benzer bir heyecan bile yaratırdı. Hele İzmir Fuarı döneminde!
Sahneye önce bir fasıl heyeti gelir, ağır şarkılardan başlayan program giderek hareketli şarkılarla ısıtılırdı. Sonra “uvertür” tabir edilen genç şarkıcı ve türkücülere sıra gelirdi.
Assolist altı ile assolist arasında da bir dansöz. Sonra da assolistler sahne alırdı: Zeki Müren, Müzeyyen Senar, Behiye Aksoy, Muazzez Abacı, Nesrin Sipahi, Bülent Ersoy, Yıldırım Gürses, Neşe Karaböcek, Gülden Karaböcek gibi dev isimleri bu sayede sahnede izleme olanağım oldu.
Program aralarında sahne alan “komikler” ki benim favorim Ateş Böcekleri idi, küfür etmeden müzikli taşlamalar ve fıkralar ile insanları güldürmeyi başarırlardı, “kentli Türkiye”nin naif günleriydi.
Sonra bir yandan televizyon, diğer yandan gazinoların yanlış fiyat politikaları, değişen müzik ve eğlence anlayışı gazinoların altın günlerinin sonunu getirdi. Şimdi koca İstanbul’da benim bildiğim gibi bir gazino programını yapan bir tek Günay kaldı.
Perşembe gecesi çok uzun bir aradan sonra ilk kez gazinoya, Günay’a gittim. Hafta Sonu dergisinin 45. yılını kutlamak için bir gazino gecesi düzenlenmişti. Bizim yayıncılık dünyamızın en eski dergisi Hafta Sonu. Bu vesileyle artık aramızda olmayan eski Hafta Sonu ekibini, Çetin Emeç’i, Ergil Tezerdi’yi, Orhan Olcay’ı, Sami Başaran’ı rahmetle andık.
Assolist Muazzez Ersoy’un “kadrosunda” (eskiden böyle denilirdi) Hüsnü Şenlendirici, Asena, Nil Burak, Burcu Güneş, Pınar Aylin sahne aldı. Adnan Şenses uzun bir aradan sonra ilk kez masasında otururken de olsa şahane bir şarkı söyledi. Gazino dünyasının bütün eski ünlü isimleri oradaydı, hepsini sayamadığım için kusuruma bakmasınlar. Ahmet Selçuk İlkan sunuculuğu yaptı, Halit Kıvanç da eski günleri anlatan küçük bir konuşma yaptı.
Orhan Gencebay ve Muazzez Ersoy ile birlikte sahneye de çıktım, elimden geldiği kadar Batsın Bu Dünya’ya eşlik ettim. Benim için rüya gibiydi!
Açık renk viskiler daha sert
GEÇTİĞİMİZ hafta sonunu Johnny Walker viskisini üreten şirketin davetlisi olarak İskoçya’ya gittim. Programını kendim yapmadığım gezilere katılmam ama bu kez Mey İçki’nin CEO’su Galip Yorgancıoğlu’nu kıramadım.
Üç gazeteciydik, Ertuğrul Özkök ve Güneri Civaoğlu da vardı. Özkök ballandırarak anlatacaktır, tekrara girmeyeyim diye düşündüm, zaten bugün yerim de dar.
Sayısız malt viski tattım ve bu vesileyle bir “şehir efsanesini” bitirmenin zamanıdır diye düşünüyorum.
Bizde açık renk viski içenler, nedense bu ürünün “hafif” olduğuna inanırlar. Oysa yaygın olarak tüketilen viskilerin üzerinde yazan alkol derecesi aşağı yukarı aynıdır. Renk farkını yaratan tek şey viskinin dinlendirildiği fıçıdır, zannedildiği gibi üretim sırasında içine ayrıca renklendirici, tatlandırıcı bir şey de katılmaz.
Açık renk viskiler, eğer malt içiyorsanız aslında daha sert olabiliyor. Amerikan meşe fıçılarda doğal sertliğinde bir tür kolonya gibiler! Rosebank içtim, 20 yıllık bir viski, 62,3 dereceydi. Artık üretilmeyen Brichen 53,5 dereceydi. Glenmhor, ki dünyada sadece beş on şişe kalmış, artık üretilmiyor, 61 dereceydi.
Tabii bunlardan bardak bardak içilmiyor, bir yüksük kadar, sadece tatmak için! Şunu da söyleyeyim: Ağır alkol tüketimi ciddi sağlık sorunlarına yol açar, bu yazdıklarıma heves edip dozu şaşırmayınız.