Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Yunanistan’ın ırkçılık utancı

AVRUPA Konseyi’nin ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile mücadele organı ECRI’nın Yunanistan ile ilgili olarak hazırladığı son rapor açıklandı.

Rapor, Batı Trakya’da yaşayan Türk ve Müslüman azınlığa karşı yapılan insan hakları ihlallerini ön plana çıkarıyor ve ülkedeki dini azınlıklara yönelik ayrımcılık ve önyargıların kökeninde Yunanistan Ortodoks Kilisesi’nin bulunduğunu vurguluyor.

ECRI, Batı Trakya Türklerinin kendilerini istedikleri gibi tanımlama haklarına saygı duyulması ve örgütlenme özgürlüklerinin önündeki engellerin kaldırılmasını istiyor.

Biliyorsunuz, Yunanistan’da adında “Türk” bulunan derneklerin kurulmasına izin verilmiyor.

Halkın kendi müftüsünü seçmesi hakkı da tanınmıyor.

ECRI, Yunanistan’ı müftü seçimi, tayinli imamlar ve minare sorunlarını Müslüman toplam ile diyalog kurarak çözümlemeye davet ediyor. Okul kitaplarından, Ortodoks olmayanlara yönelik olumsuz ifadelerin çıkarılmasını istiyor.

Bu uyarılara maruz kalan ülkenin AB üyesi olduğuna dikkatinizi çekmek isterim.

Kendi sorunlarımız ile o kadar meşgulüz ki her sözün başında bize “insan hakları dersi veren” bir ülkeye “Sen önce kendi sorunlarını çöz, biz de kendi sorunlarımızı çözelim” diyemiyoruz.

Elbette konunun bizleri doğrudan ilgilendiren boyutu da var.

Günümüz dünyasında bu tür konulara giren sorunlar, kimsenin “iç işi” sayılmıyor.

Medeni dünyanın bir parçası olmak, her şeyden önce kendi ülkesinde yaşayan herkesin insan olmaktan kaynaklanan haklarını teslim etmek gerekiyor.

Yunanistan’a ve Türkiye’ye adına “karşılıklılık ilkesi” deline saçmalığa sığınarak kendi vatandaşlarına eziyet etmemeleri gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor.

 

Yine telefon dinleme sorunu

 

ERGENEKON Davası’na yeni eklenen 17 klasörlük belgelerin içinde yer alan bir telefon kaydı, haberleşme özgürlüğünün korunması konusunda savcıların da yargıçların da hiç titizlenmediklerini ve ilgili yasayı bilseler bile uygulamakta gönülsüz olduklarını ortaya koyuyor.

Mustafa Balbay’ın telefonlarının dinlenmesi gerekçesiyle verilen “Cumhuriyet gazetesinin Ankara Bürosu’nun santral telefonlarının dinlenmesi” kararı, bu durumu açıklıkla ortaya koyuyor.

Kanun, takip edilen suç ile ilgili davada kullanılmayacak telefon konuşması kayıtlarının imha edilmesini ve dinlenen kişilere de durumun bildirilmesini emrediyor.

Oysa bu durumda, kanun açıkça çiğnenmiş.

Dava dosyasına “delil” diye eklenen klasörlerde yer alan bu belge, takip edilmeleri söz konusu olmayan, konuşmaları dava ile ilgili olmayan kişilerin haberleşme özgürlüklerinin ihlalinden başka bir şey değil.

Bunun basit bir “görev ihmali” olmadığı çok açık çünkü başta bu dava olmak üzere birçok davada bu temel yasal kurala uyulmuyor.

Telefon dinlemeler, bir suçu kanıtlamak için değil, üzerine suç atılamayacak kişileri terörize etmek için kullanılıyor.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu konuda verdiği kararlar çok açık.

Savcıların en temel insan haklarından birine uymaktaki bu özensizlikleri, suçlu olabilecek kişilerin bile cezalandırılamaması sonucunu doğuracak.

 

Yandaş medyanın çarpıtma çabası

 

DOĞAN Grubu’na kesilen vergi cezaları ile ilgili olarak AKP yandaşı medyada ciddi bir dezenformasyon kampanyası da yürütülüyor. Bazı köşe yazılarında şu anlama gelen şeyler yazılıyor: Doğan Grubu madem vergi kaçırmadı, neden “uzlaşmak” istiyor da doğrudan mahkemeye gitmiyor?

Böylece okuyucunun kafasını karıştırmak, “öküzün altında bir buzağı da var” havası yaratılmak isteniyor. Vergi cezalarıyla ilgili olarak izlenecek prosedür şöyle işliyor: Mükellef, önce Maliye Bakanlığı’na itiraz ederek cezanın ve verginin kaldırılmasını isteyebiliyor.

Yasaya aykırılığı açıkça belli olan bir rapora dayanılarak verilen cezanın, bu incelemede görülebilmesi mümkün. Bir uluslararası bankanın Türkiye şubesine verilen 3 milyar liralık ceza, bu yolla kaldırıldı.

Buradan sonuç alamazsanız “uzlaştırma kuruluna” gitme hakkınız var. Bu kurul da cezanın yasal olmadığını görüp, kaldırma hakkına sahip çünkü. Birçok vergi cezasının bu kurul tarafından kaldırıldığı, haksız uygulamaların giderildiği bir sır değil. Türkiye’deki bütün bağımsız vergi uzmanları cezanın haksızlığı üzerinde birleşmiş iken bu yolu denememek akıllı bir iş değil. Mahkemeye gidip cezanın kaldırılması için dava açmak mükellefler tarafından en son tercih edilen yol, çünkü Türkiye’de yargılama sürelerinin uzunluğu herkes tarafından biliniyor.

Uzayacak bu süre içinde teminatlar ve hacizler ile işletmelerin iktisadi zorluklara düşürülmesi ve batırılması mümkün.

Yani arkadaşlar, öküz altında buzağı aramanıza gerek yok!

Yasal süreç işliyor ve yasaların verdiği her olanak hak arama mücadelesinde elbette kullanılacak, kimsenin kuşkusu olmasın!