Atlanan ’küçük’ bir ayrıntı!
ANAYASA Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu’nun, mahkemenin kuruluş yıldönümü töreninden sonra TBMM Başkanı Bülent Arınç’a “Size sert bir yanıt vermemi telkin edenler oldu ama ben konuşmamda bu konuya değinmedim” dediği iddia edilmişti.
Yeni Şafak’ın iddiasına göre Tuğcu, Arınç’ın konuşmasında “yanıt verilmesi gereken bir husus olmadığı” kanısındaydı.
Tuğcu daha sonra yaptığı bir açıklamayla bu diyaloğu yalanladı.
Dün yalanlamayı yayımlayan Yeni Şafak Gazetesi, yalanlamanın “bazı çevrelerin baskısıyla” yapıldığını iddia ederek, aynı sözlerin Radikal’de Murat Yetkin tarafından da haberleştirildiğini yazdı.
Yeni Şafak, bunu yazarken “küçük bir detayı” atlamış.
Çünkü Yetkin’in haberinde Tuğcu’nun, “Anayasa Mahkemesi’nin siyaset üstü kalması lazım” dediği de yazılıydı.
“Atlanan detay” belki küçük ama Yeni Şafak’ın iddiasını geçersiz kılan bir “ayrıntı”.
Gelecekte bir gün neler olacak?
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, önceki gün AKP milletvekillerine ilginç bir konuşma yaptı.
“Bir gün gelecek” sözcüklerinin bir nakarat gibi sık sık tekrarlandığı konuşmanın bir yerinde Başbakan şöyle diyor: “Egemenlik duvarda değil, kayıtsız şartsız milletin kendisinde olacak.”
Bir yerinde de şunları söylüyor: “Anayasa’nın hiçbir ilkesi ötekinin üstünde sayılmayacak.”
Başbakan’ın sözleri ile Bülent Arınç’ın 23 Nisan konuşması birbirini tamamlıyor gibi.
İki olasılık aklıma geliyor: Ya Başbakan, Arınç’ın “rol çalmasından” rahatsız oldu, kendi tabanına “Aynı şeyleri ben daha etkili söyleyebilirim” demek istiyor. Ya da Başbakan’ın dilinin altında şimdilik ortaya çıkarmaya çekindiği bir “bakla” var!
Bir vakitler “Demokrasi bizim için amaç değil, araçtır” gibisinden sözler de söylediği için sanırım ki dilinin altında bugün söylemek istemediği ama aklından da çıkaramadığı başka şeyler var.
Şimdi mesele, “bir gün gelecek” dediği günün, ne zaman geleceğini bulmakta!
Emin Çölaşan geçenlerde TRT Genel Müdür yardımcılarından birine ait olduğu iddia edilen bir kitaptan alıntılar yapmıştı. O kitapta şöyle bir cümle var: “Biz dört koldan İslam gemisini yüzdürmeye koyulduk.”
Hükümetin genel kadrolaşma faaliyetine hákim olan anlayış ile bu sözler birlikte okunursa “o gün”ün ne zaman geleceği üzerine tahminler yürütmek mümkün.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün kadrolarının İslamcılar tarafından ele geçirildiği bir günden mi söz ediliyor acaba?
Artık kimsenin aksine sesini çıkaramayacağı, laiklik ilkesinin kolayca bir kenara fırlatılabileceği bir gün, gerçekten gelecek mi dersiniz?
Bordo Bereliler’e ’bozkurt’ amblemi
HALK arasında “Bordo Bereliler” olarak bilinen Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın “çakan bir şimşek içindeki kama” şeklinde olan amblemi değiştirilmiş.
Yeni tasarlanan amblem ay yıldız içinde bir “bozkurt başı”ndan oluşuyor.
MHP’ye yakınlığı ile bilinen Orta Doğu Gazetesi, değişikliğin “Bordo Bereliler’den gelen istek üzerine” yapıldığını yazıyor.
Gazetenin iddiasına göre yeni amblem Genelkurmay’ın onayı üzerine M.A.K. Alay Komutanlığı’nda görevli subay, astsubay ve uzman çavuşların üniformalarında kullanılmaya başlanmış.
Bozkurt, herkesin bildiği gibi uzunca bir süredir belli bir siyasi kesimin kendisine sembol olarak seçtiği bir işaret.
Bir siyasi hareketin sembolü haline gelmiş bu işaretin, bir askeri birliğin amblemi haline neden getirildiğini anlamak güç.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin günlük siyasi tartışmalara bulaştırılmasından günümüz komutanlarının hiç hoşlanmadıklarını biliyoruz.
Bu tutum ile bu işaret arasında bir çelişki var gibi geldi bana.
Bu değişikliğin “Bordo Bereliler’den gelen istek üzerine” yapılmış olması da, bir tür siyasallaşma işareti diye düşünüyorum.
Genelkurmay bu değişikliğe neden ihtiyaç duyulduğunu ve böylesine siyasallaşmış bir amblemin neden seçildiğini açıklarsa, nedenini hepimiz öğrenmiş oluruz.