Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

AB, Türkiye'den ne bekliyor?

  Bu yılın sonunda Türkiye’nin Avrupa Birliği adaylığı konusu netleşecek. Türkiye ya adaylar arasında yer alacak ve ortaklık görüşmelerine başlayacak ya da adaylığını bir daha ne zaman gerçekleşeceğini kimsenin bilemeyeceği bir tarihe erteleyecek.

Halkımızın genel eğiliminin Avrupa Birliği’ne üyelik yönünde olduğunu biliyoruz. Ama buna rağmen siyasetin bazı güçlü unsurlarının üyelik konusunda halkımızla paralel düşüncelere sahip olmadıklarını da…
Şair Paul Valery bir tarihte şöyle bir tanım yapmıştı: Avrupa = Roma + Yunan + Hıristiyanlık…

Ne bizle, ne bizsiz…
Avrupa’da bu düşüncenin taraftarlarının hiç de az olmadığını biliyoruz. Bunun doğal sonucu bu çevrelerin Türkiye’nin üyeliğini istememesidir.
Bu gerekçeyle olmasa bile başka çevrelerin de Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliğine sıcak bakmadıkları da bir gerçek… “Alaturka” demokrasimiz; kronikleşmiş yapısal ekonomik sorunlarımız; Irak, İran gibi ülkelerle komşuluğumuz gibi birçok nedeni var bunun…
Hatta gayet rahatlıkla Avrupa’da büyük çoğunluğun Türkiye’nin Birlik üyeliği fikrinden hoşlanmadığını söyleyebiliriz. Nitekim Birlik üyesi ülkelerde yapılan anketler de bunu zaten açıkça gösteriyor.
Öte yandan şu da bilinen bir gerçek: Avrupa Birliği, Türkiye’nin üyeliğine sıcak bakmasa da Türkiye’nin başını alıp gitmesine de razı değil. Onların tercihi, özel bazı avantajlar tanınmış bir Avrupa müttefiki olarak Birlik’in yanında kalmamız.
Birlik üyeliğinin sağlayacağı avantajlardan yararlanmadan, bir tür sus payına razı olarak Avrupa’nın doğu sınırının bekçisi olmamız…

Tehlikeli buluşma…
Bu kesimin tek umudu da Türkiye’nin AB adaylığı için gereken şartları yerine getirememesi… Şöyle düşünüyorlar: “Türkiye nasıl olsa şartları yerine getiremez, biz de kafamızda Türkiye için çizdiğimiz rolü kolaylıkla kabul ettirebiliriz!”
Türkiye’deki AB karşıtlarının adaylık şartlarının yerine getirilmesini önleme çabası, Avrupa’daki Türkiye karşıtlarının değirmenine su taşır.
Kendisini sözleşmelerle bağlamış Avrupa, o takdirde Türkiye’ye dönüp “Şartları yerine getirmediniz ki” diyebilir ve bunda da haklı olur.
Bu, Türkiye’deki AB muhalifleri ile AB’deki Türkiye karşıtlarının buluşma noktasıdır…
Türkiye’yi yüz yıllık hedefinden saptıracak bir ortak nokta!

Kaynak Kullanımı Haracı!
Finansal Forum Gazetesi, Gaziantep’te bir “ekonomi forumu” düzenledi. Sanayi Odası Başkanı Nejat Koçer konuşmasında “Kendi firmasının kredisiyle yurtdışından hammaddesini getiren bir sanayiciden yüzde 3 Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu’nun hangi mantıkla alındığının birileri tarafından bize anlatılması gerekmektedir” dedi.
Yani bir fabrikanız var, üretim için gerekli hammaddeyi yurtdışındaki bir şirketle anlaşarak vadeli olarak alıyorsunuz, devlet de sizden bu işlem için ithalatınızın yüzde 3’ü kadar fon alıyor! Libor faizinden daha yüksek oranda bir fon.
Sonra da sanayicinin ürettiği bu malı ihraç edip döviz kazanmasını bekliyoruz.
Ekonomik büyüme için ihracatın artmasının şart olduğunu söyleyen ekonomi yönetimimiz bu “haracın” neden alındığını açıklasa da biz de öğrensek.