Mussolini'nin polisleri
Dün Şükrü Saracoğlu Stadı’nda bir an Mussolini’nin polislerinin yanlışlıkla İstanbul’a geldiğini zannettim. Bu önemli karşılaşmanın başlamasından hemen önce, tribünlerde görülen ve Mesut Yılmaz’ı sandıkta hesaplaşmaya davet eden pankart açıldığında, bütün polislerin İstiklal Marşı’nı bir kenara bırakıp pankarta saldırdıklarını izledim.
Türkiye’nin demokratik bir ülke olduğunu zannediyordum. Bu en demokratik tepkinin bile gördüğü karşılık, oldukça düşündürücü. Bakalım İsmail Cem, yarın nasıl bir tepki gösterecek.
Dün akşam sahaya, Fenerbahçe’nin puan kaybetmesi için çıkarılmış bir hakem üçlüsü vardı. Malatyaspor’un ikinci golündeki açık faule devam işareti veren hakemler, sanıyorum Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’ a kına taşıyor olmalıydılar.
Fenerbahçe’nin 2 kere öne geçtiği maçta iki puanı kaybetmesi, Haluk Ulusoy ve hakemlerin olduğu kadar teknik direktör Werner Lorant’ın da eseriydi. Çok hücum oyuncusuyla oynamanın hücum futbolu olduğunu zanneden Alman, beraberliğin tek sorumlusuydu bana göre. Fenerbahçe’nin orta sahasını yok eden anlayışla Werner Lorant, şampiyonluğa da veda etmenin sorumlusuydu.
Haluk Ulusoy, O’nun hakemleri ve Werner Lorant’ın takımıyla Fenerbahçe’nin şampiyon olması mümkün değil.
Fenerbahçe’nin artık hedefi, hiç olmazsa ikinci olup, Şampiyonlar Ligi’ne katılmak olmalı.