MİLLİYET

Amerika, AB üyeliğimize karşı mı?

  Doçent Dr. İhsan D. Dağı tarafından yazılmış bir makale, dünkü Radikal’de yayımlandı. Doçent Dağı’yı tanımıyorum. Gazetedeki açıklayıcı notta Dağı’nın Georgetown Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi olduğu belirtilmiş.

Georgetown, Amerika’nın önde gelen üniversitelerinden. Siyaset bilimi eğitiminde de sözü geçen bir üniversite olduğunu biliyoruz. Doçent Dağı’nın görüşlerini bu açıdan önemsedim. Hem Washington gibi Amerikan siyasetinin merkezi olan bir kentte yaşıyor, hem de ciddi bir üniversitede öğretim üyesi…
Bizim günlük siyaset geleneğimizde bilim adamlarının söylediklerini dikkate alma alışkanlığı pek yok. Ancak bu makalenin, 5 gündür tartıştığımız ünlü “Avrupa Birliği’ne karşı Amerika faktörünü de gözardı etmeden bölgesel güçlerle işbirliği” teziyle ilgili ilginç tesbitleri var.

Türkiye’nin zor seçimi
Dağı, makalesinde 11 Eylül sonrasında ABD’nin küresel liderlik rolüne soyunmasının Avrupa Birliği ile arasındaki ipleri kopma noktasına getirmekte olduğuna dikkat çekiyor ve Türkiye’nin önümüzdeki günlerde bu nedenle stratejik bir seçim yapmak zorunda olduğunu söylüyor.
“ABD açısından Türkiye’nin stratejik bir değer olduğu bir gerçek. Bu değer Türkiye’nin coğrafyasından kaynaklanıyor. Türkiye, ABD poltikaları açısından oldukça kritik bir kavşakta. ABD’nin stratejik analizlerinde Türkiye, Ortadoğu, Kafkasya, Rusya ve Orta Asya’ya uzanabilen bölgesel bir güçtür,” diyor ve Türkiye’nin AB üyeliğinin ABD’nin bölgede bir ortak kaybetmesi anlamına geldiğini vurguluyor.
Türkiye’nin bir bölgesel güç olarak kalmasının son günlerde ısınan Irak sorunu bağlamında da önemli olduğuna dikkat çekerek ABD’nin, Türkiye’yi Avrasya stratejisi içinde değerlendirdiğini belirtiyor.

Düşündüren görüş
Türkiye’nin stratejik bir bölgesel güç olarak kalmasını arzu edenlerin, siyasal rejimin demokratikleşmesine mesafeli durduklarını vurgulayan Doç. Dr. Dağı, “Türkiye’ye yönelik büyük stratejik oyunda AB karşıtları ile ABD ve İsrail ekseninin birlikteliğini görmenin mümkün olacağını” söylüyor.
İlk bakışta Avrupa Birliği projesinin de zamanında ABD tarafından desteklendiğini ve komünizme karşı Birleşik Avrupa’nın en ateşli savunucusunun ABD olduğunu düşünerek bu görüşe karşı çıkmak mümkün.
Öte yandan siyasi birleşmesini sağlamış, ekonomisini bütünleştirmiş, kendi askeri gücünü oluşturmuş bir Avrupa’nın varlığının da ABD’nin küresel liderlik tezi için ciddi bir tehdit olduğu da açık.
Ama yine de uluslararası ilişkilerin böylesine “siyah – beyaz” iki kutupta özetlenebileceğine inanmıyorum.
Elbette AB üyesi bir Türkiye’nin, ABD’nin bölgesel çıkarları açısından Avrupa’dan bağımsız hareket etmesinin sağlanması mümkün değil. Bu açıdan bakınca Türkiye’nin AB üyeliğinin hep böyle askıda kalmasının sürmesinden ABD’nin ve bölgedeki öteki müttefiki İsrail’in çıkarları olduğu da kolayca savunulacak bir tez.
Öyle görünüyor ki Harp Akademileri’ndeki bir toplantıda açıklanıveren “kişisel görüş”, kolaylıkla bir kenara atılabilecek bir görüş değil. Bu görüşe hiç katılmıyor olsam da…