Osman Ulagay dün Milliyet’teki köşesinde çok ilginç bir habere yer verdi.
Dikkatinizden kaçmadığına eminim.
Geçenlerde yazdığım bir yazıyla (Ekonomi bugün düzeliyor. Ya yarın? – 7 Ocak 2004, Milliyet.) yakından ilgisi olan bir konu olduğu için burada kısaca tekrarlamama izin verin.
Federal Almanya Başbakanı Schröder, hükümetinin 2004 yılındaki önceliğinin eğitim ve araştırma – geliştirme alanlarında bir atılım planlamak olduğunu açıkladı.
Almanya’nın rekabet gücünün korunup geliştirilmesi ve halkın refah devletinin nimetlerinden yararlanmaya devam edebilmesinin yolu olarak görülen bu atılım planı, lise mezunlarının üniversiteye devam oranının yüzde 36’dan yüzde 40’a çıkarılmasını hedefliyor. Araştırma – geliştirme projelerine ayrılan pay da 2010 yılına kadar milli gelirin yüzde 3’ü düzeyine çıkarılacak. Şu anda bu yüzde 2.5 dolayında..
Rakamlar anlatıyor
Konu Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor.
Harvard İşletme Fakültesi’nden Juan Enriquez, gelişmekte olan ülkelerin uyguladıkları ekonomik programlar başarılı olsa bile, bunun o ülkelerin gelişmesine yetmeyebileceğini savunuyor.
Ona göre bilgi teknolojilerindeki gelişme o kadar hızlı ki, gelişmekte olan ülkelerin bugün yaptıklarıyla bu gelişmeyi yakalayabilmeleri ve rekabet güçlerini koruyabilmeleri mümkün değil.
Bu tablo, gelişmekte olan ülkeleri, Batı’nın gelişmiş ülkelerinin işgücü deposu haline getirecek. Bu da giderek düşen ücretler, ulusal paraların rekabet için sürekli değer kaybetmesi anlamına geliyor. Gelişmekte olan ülkelerin gelecekte de bu gelişmeyi hiçbir şekilde tamamlayamayacakları ve hep “gelişmekte olan ülke” olarak kalacakları anlamına geliyor…
Enriquez’in kitabından size daha önce de söz etmiştim. (Gelecek Peşinizde, Eczacıbaşı Yayınları.) Şimdi bu kaynaktan yararlanarak bazı rakamlar vereceğim:
1998’de ABD şirketi IBM’in kendi ülkesinde aldığı patent sayısı tek başına 139 ülkenin aldığı toplam patent sayısından daha fazlaydı. 1999’da IBM 2 bin 756 patent aldı. 2000’de bunu 2 bin 934’e yükseltti. 1990’lı yıllar boyunca IBM toplam 15 binden fazla patent alabilecek kadar yeni bilgi üretti.
ABD’de 1999’da alınan patentlerin yüzde 95’i 12 ülke şirketine aitti. Geri kalan 188 ülke, teknoloji ve bilginin körüklediği ekonomik kalkınmayı ıskaladı. Aralarında biz de varız.
Bu ‘trene’ yetişemeyiz
ABD, bilgi tabanını büyütmek için her yıl 182 milyar dolardan fazla para harcıyor. Meksika’nın harcadığı ise 1.4 milyar dolar. Aradaki 130 kat fark Meksikalı işçilerin ürettiklerini ellerinden alıp götüren en önemli faktör olarak ortaya çıkıyor.
Bizim durumumuz daha da vahim.. Üniversitelerin araştırma ve geliştirme için bütçelerinde hâlâ harcamamış oldukları miktar bile “siyasi popülizm” uğruna ellerinden alınabiliyor. Sürmekte olan az sayıdaki araştırmanın durması sonucunu yaratacak bir karar..
Bu, giderek hızlanan bir trene yetişme umudumuzun iyice azalması demek..
Avrupa bile Amerika ve Japonya’nın çok gerisinde.. ABD’de geçen yıl en çok patent alan on şirketten dördü Amerikalı, altısı Japon şirketiydi.
Enriquez kitabında şöyle yazmış: “Latin Amerika ve Kanada sululukta pembe dizileri bile geride bırakan politik oyunlara odaklanmaktan vazgeçip dikkatlerini bilime ve teknolojiye çevirene kadar işler düzelecek gibi de görünmüyor.”
Siz buna rahatlıkla Türkiye’yi, bütün Arap dünyasını, bütün Afrika’yı ekleyebilirsiniz..
Türkiye’nin çok ciddi bir sorunu var ve Ankara sorunun ciddiyetinin farkında olduğuna ilişkin bir hayat belirtisi ne yazık ki gösteremiyor.
Başbakan keşke Almanya’ya gittiğinde bir fırsat bulup Schröder’e bu kararı neden aldığını sorabilseydi..