Avrupa’da Alman ve Türk düşmanlığı
Marketing Türkiye Dergisi’nin son sayısında MTV Europe tarafından yaptırılan geniş kapsamlı bir araştırma var. Araştırma Avrupa gençliğinin günü müzdeki profilini çıkarmak üzere yapılmış.
Bence bu araştırmanın en ilginç yönü Avrupa gençliğinin “en az favori ülkeleri” klasmanında birinciliği Almanya’ya kaptırmış olmamız. Yani zannedildiğinin aksine Türkiye, Avrupa gençliği tarafından en çok sevilmeyen ülke değil. Avrupa’nın en sevilmeyen ülkeleri sıralamasında Almanya birinci.
Toplam ortalamada gençlerin yüzde 18’i Almanya’yı, yüzde 10’u Türkiye’yi, yüzde 9’u ise Fransa’yı sevmiyor.
İngiliz, Fransız, İtalyan, Hollandalı, Polonyalı gençlerin en sevmedikleri ülke Almanya. Buna karşılık Alman gençlerinin en sevmedikleri iki ülke Türkiye ve Polonya eşit.
Bizim bu klasmanda kıl payı ikinci ülke çıkmamızın sorumlusu ise İsveçliler. Onların yüzde 22’si bizi sevmediği için Fransızların önünde yer alıyoruz.
Türkiye bir tek İspanyol gençlerinin listesinde yer almıyor. Onlar dışında her ülkenin gençleri Türkiye ile ilgili olumsuz fikirlere sahipler.
İspanyol gençlerinin listesinde yer almamamızın nedeni, sanıyorum bu ülkede yabancı işçi sorunu olmaması ya da gençlerin iş bulmak için Türklerle rekabet etmek zorunda kalmamaları.
Araştırma, Avrupalı gençlerde milliyetçilik duygularının güçlü olduğunu ortaya koyan verilerle dolu. Bu nedenle Avrupa Birliği’ne de gençlerin yüzde 57’si karşı. Almanya’ya yönelik düşmanlık duygularının temelinde de İkinci Dünya Savaşı’nın tatsız anıları yatıyor olmalı.
Avrupa gençlerinin en favori suçu banka soymak. Gençlerin yüzde 38’i eğer yakalanmayacaklarından emin olsalar bir bankayı soymakta tereddüt etmeyeceklerini söylüyorlar.
Paraya ihtiyaçları olduğunda yüzde 28’i bir organlarını satmaya, yüzde 26’sı ise fahişelik yapmaya hazır olduğunu söylüyor. Para için ülkesine ihaneti gözle alanların oranı da yüzde 18.
Bu göstergelere bakarak, Avrupa gençliğinin birincil probleminin ‘para’ olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Hatta bir adım daha ileri gidip Türk düşmanlığının temelinde ekonomik koşulların yattığını da düşünebiliriz.
Türkiye’nin böyle bir tablo içinde yer almasının sorumlusu bence ülkelerindeki işsizlik sorununu göçmen işçilere bağlayan ve ırkçı politikaları seslendirmekte tereddüt etmeyen sağcı politikacılar ve partiler olmalı.
Eğer günün birinde insanlarımıza çalışabilecekleri işi kendi ülkemizde yaratmayı baş arabilirsek, bu tablodan kurtulmamız da mümkün olabilir diye düşünüyorum.