Garry Larson’un son zamanlarda sık sık hatırladığım bir karikatürü var…
Tiplerinden zekâ bakımından pek parlak olmadıkları açıkça anlaşılan iki kişi dev bir ağacı bir testere ile kesip devirmişler… Kesik kütüğün üzerindeki sayısız halkadan ve gövdenin kalınlığından yeni kesilmiş ağacın yüzlerce yıllık olduğu anlaşılıyor.
Ağacı kesen adamlardan birisi parmağı ile gövdedeki halkaların merkezindeki siyah bir noktayı işaret ediyor ve arkadaşına şöyle diyor:
“Tam şuradaki halkayı görüyor musun Jimmy? Bu, eski dostumuzun bir zamanlar büyük bir orman yangınından mucizevi bir şekilde kurtulduğunu gösteriyor.”
İki geri zekâlının testeresi ile yere boylu boyunca uzanan o asırlık ağaç Türkiye olsaydı, acaba böyle kaç tane “siyah halka” görecektik?
Koalisyon ayakta!
Elbette Türkiye’nin yere boylu boyunca uzanması, iki geri zekalının elinde yaşamını yitirmesi hiçbir zaman söz konusu olmayacak.
Bugüne kadar atlattığımız binbir türlü badireler gibi, bugün yaşadığımız sıkıntıları da atlatmayı başaracağız…
Bu arada daha kaç tane yangından kurtulacağımızı sadece Tanrı biliyor.
Başbakan bir süredir evinden çıkamıyor. Daha ne kadar evinde oturacağını anlamamız için 27 Haziran’daki “büyük konsültasyonu” bekleyeceğiz.
Hükümetin büyük ortaklarından birisi, Avrupa Birliği’ne üyelik görüşmelerine başlamak üzere hazırlanan “Ulusal Programın” bir tarafı ve hükümet adına sahiplerinden biri değilmiş gibi davranmakta ısrar ediyor.
Böylesine hayati bir konuda anlaşmak için bir orta yol bulamayan koalisyonun hâlâ ayakta olduğunu söyleyebilir miyiz? Bu en temel konuda bile aralarındaki görüş ayrılıklarını tartışmayı medyanın önünde yapmayı tercih eden bir koalisyonun hâlâ ayakta olduğunu söylemesinin kime ne faydası var?
İktidar olanaklarından sonuna kadar yararlanma, yandaşları devlet kadrolarına doldurma, eşe dosta iş bulma gibi durumlar dışında elbette…
Kim anlatacak?
Şunu unutmamak gerek: Bugün bir iç politika malzemesi haline getirilen idamın kalkması, dileyene ana dilini öğrenme ve yayın yapma hakkı ve Kıbrıs’ta kalıcı çözümün sağlanması gibi konular aynı zamanda Türkiye ile Avrupa Birliği arasında konuşulması gereken “dış politika” konularıdır da…
Bu kritik dönemeçte Türkiye’nin bütün gücüyle kendi tezlerini Avrupa’da da anlatması gerekmiyor mu?
Bunu kim yapacak? Avrupa başkentlerini bir mekik diplomasisi ile gezip, liderlerle kim konuşacak? Hükümetin bu konuda iyi niyetli bir çaba içinde olduğunu, Türkiye’nin daha çok zamana ve anlayışa ihtiyacı olduğunu, kapıların Türkiye’ye tamamen kapatılmaması gerektiğini kim anlatacak?
Evinden çıkamayan Başbakan mı? Hükümet içinde muhalefet yapan yardımcısı mı?
AB’ci kanadın tavrı…
Muhalefet partileri, söz konusu düzenlemelerin yapılması için hükümetin AB’ci kanadına yardımcı olacağını açıklamış bulunuyor.
Peki hükümetin bu kanadı ne yapıyor? Muhalefet partilerine üzerinde anlaşılacak bir yasa teklifi metni götürüldü mü? Onların görüşleri alınıyor mu? Dışişleri Bakanlığı’nı ve AB ile ilişkilerden sorumlu müsteşarlığı elinde bulunduran hükümet ortakları, ellerindeki bilgileri yardım istedikleri muhalefetle paylaşıyor mu?
Hayır böyle bir şey yapılmıyor. Hükümetin AB’ci kanadı, muhalefetle ilişkisini basın üzerinden sürdürüyor. Muhalefet liderleriyle konuşan, görüşlerini öğrenmeye çalışan, üzerinde uzlaşılabilecek noktaların neler olabileceği araştıran ve bu konuda pazarlık eden kimse yok.
Bunu yapmayan bir hükümetin, muhalefetten yardım istemeye hakkı olabilir mi?
