MİLLİYET

Başarı mı şanstan çıkar; Şans mı başarıdan!

 Uç gecedir kaldığım otelin 13. katı yok! Asansör on ikinci kattan sonra on dördüncü katın hizasına geliyor ve ben bu kattaki bir odada kalıyorum.

Amerika’daki yüksek binaların neredeyse tümünde (benim görebildiklerimde demem daha doğru elbette ama, “istatistiki istidlal” diye de bir şey söz konusu..) aynı durum var: 13. kat yok! Asansörlerde 12. kattan sonraki düğmenin kenarında her zaman 14 yazıyor.
On ikinci kattan sonra bir “hava boşluğu” olmadığına göre 14. kat diye tanımlanan “şey”in 13. kat olduğu çok açık. Bu durumda aslında yok sayılan ama gerçekte var olan “uğursuz” bir katta kalmakta olduğumu düşünebilirim..

Yemek 18 kişilik olsaydı..
Aslına bakarsanız, İsa’nın son yemeğindeki “davetli” sayısı 13 değil de 18 olsaydı, bugün “uğursuz” kabul edilen rakam da 13 değil, 18 olacaktı..
Hertfordshire Üniversitesi’nden psikolog Richard Wiseman on yıldır “şans ve şanssızlık” üzerine araştırmalar yapıyor ve araştırmalarının sonucunu yeni yayımlanan kitabı “The Luck Factor”de bizlerle paylaşıyor.
Wiseman, şansın öngörülemeyen, önceden tahmin edilemeyen ama insanların yine de kendilerinin yarattığı bir durum olduğuna karar vermiş bu süre sonunda..
Tarif kendi içinde biraz çelişkili gibi görünüyor ama, değil..
Virginia Lotaryası’nda 315 milyon dolar kazanmak için en azından bir kupon doldurmak gerekiyor örneğin.. Piyango bileti almadığı halde piyangoyu kazanmak için dua eden Temel fıkrasındaki “kıssadan hisse” gibi, bu, işin size düşen bölümü, sonrasına da Tanrı karar veriyor!

Kendinizi nasıl bilirsiniz?
Wiseman, araştırmasını yapmak için gazete ve dergilere ilanlar vermiş ve kendilerini şanslı ya da şanssız olarak niteleyen insanlar aradığını duyurmuş.
Gelen yanıtların verdiği sonuç şu: İnsanların yüzde 12’si kendilerini şanslı olarak görüyorlar, yüzde 9’u ise şanssız.. Geri kalanlar ise kendilerini herhangi bir konuda ne şanslı, ne de şanssız olarak tanımlıyor..
Bu araştırmanın sonucunda kendilerini şanslı ya da şanssız olarak tanımlayan bin kişi üzerinde 400’e yakın deney gerçekleştirmiş. Kişilik testleri, yüz yüze görüşmeler, zekâ testleri vs..

Ne istediklerini bilirler..
Sonuç şu ki, gerçekten şanslı insanları, diğerlerinden ayıran ciddi bir faktör var:
Şanslı insanlar diğerlerine göre daha sakin olan ve hayattan ne istediklerini bilen insanlar arasından çıkıyor!
Bu özellikleri, bu tür insanların karşılarına çıkan fırsatları değerlendirmelerinde etkili oluyor.
Ne istediklerini bildikleri için de yaşam rutinlerinden kurtulabiliyorlar, yaşamlarında yeni fırsat pencereleri açan değişiklikler yapabiliyorlar. Farklı ve yeni olan şeyleri deneme eğilimleri onları özellikle çalışma yaşamlarında yepyeni ufuklara taşıyabiliyor.

Bir yaman çelişki…
Bu sonuçlar, sizlere geçen gün de sözünü ettiğim Chesterton’un romanı Bay Perşembe’de okuduğum bir tespiti getiriyor aklıma..
Chesterton’a göre binde bir görülen ve şaşırtıcı olan şey başarıya ulaşmaktır. Basbayağı, normal olan şey ise amaca ulaşamamaktır..
Basketbol oynarken son saniyelerde orta sahadan rastgele fırlatılan bir topla sayı yapmak şaşırtıcıdır ama bu “başarılı bir atış” sayılır.. “Futbol sahalarında” anlata anlata bitiremediğimiz en güzel gollerin ezici çoğunluğu da böyledir. 45 metreden vurulan top, rüzgârın ve kalecinin sersemliğinin de yardımıyla gol olursa, bunu destansı buluruz.. Aynı oyuncunun, aynı vuruşu futbol yaşamının sonuna kadar bir daha yapamayacağını ve daha önce de hiç yapmamış olduğunu düşünmeyiz bile..
Orta sahadan fırlatılan topun potaya değmeden dışarıya çıkmasını ise normal karşılarız.
“Başarılı” bulduğumuz insanların aynı zamanda “şanslı” olduklarına da inanmamızı sağlayan şey acaba bu çelişkili gibi görünen durum mu, ne dersiniz?