Önceki akşam Uğur Dündar’ın programına çıkan iki parti lideri de birbirlerine benzer şeyler giymişlerdi. Koyu gri takım elbise, biri beyaz ve öteki açık mavi gömlek, biri çizgili kırmızı, öteki düz kırmızı iki gravat!
Her iki liderin de programa çıkmadan önce imaj danışmanlarının söylediklerini dinledikleri, böyle biriyle konuşmadıysalar da bir gün önceki gazeteleri dikkatle okudukları anlaşılıyordu.
Baykal da, Erdoğan da belli ki giysileriyle “kentli burjuva” görüntüsü çizmeyi hedeflemişlerdi. Düzgün bir işi olan, toplumsal kurallara uymaya özen gösteren, uygar erkek görüntüsü..
Bu program 19. yüzyılın başlarında çekilmiş olsaydı çok daha farklı iki lider görecektik. Aşırı süslü olacaklardı her şeyden önce.. Fırfırlı gömlekler, onların üzerine takılmış bir ikinci yaka, boyunlarının etrafında abartılı bir fiyonkla bağlanmış bir boyun bağı, altın çerçeveli “monoklölar, gümüş saat zircirleri, büyük yakalı uzun ceketler, çoraplar, tozluklar, topuklu ayakkabılar, parmaklarda yüzükler, geniş buklelerle şakaklara inen arkada toplanmış peruklar, süslü saç tokaları ve gümüş birer baston!..
Burjuva erkek ‘sanayileşince’…
Flügel, Giysi Psikolojisi isimli kitabında 19. yüzyıldan önce erkek giyimindeki bu komik narsistik unsurun yok oluşunu “fedakârlık” olarak açıklıyor. 19. Yüzyıla kadar erkek modası dediğimiz şey döneme ait filmlerden ve fotoğraflardan da hatırlayacağımız gibi gerçekten komik ve abartılı bir süslenme özeni demekti..
Benim bu dönüşümün nedeni olarak tercih ettiğim açıklama 19. Yüzyıldan itibaren Avrupa’da üretim ilişkilerindeki değişimi temel olarak alıyor. Burjuva erkek, sanayileşme ve kentleşme ile birlikte “güzel görünme” iddiasından vazgeçiyor. Sanayileşmenin ve kentleşmenin çerçevesini çizdiği yeni üretim ilişkisi içinde erkeğin ne bu kadar süslenmeye vakti var ne de yaptığı işin niteliği bu tür süslü bir kıyafet içinde çalışmasına olanak sağlıyor. Bunun kaçınılmaz sonucu giysilerde sadeleşme, tek tiplilik ve aşırı süsten kaçınmadır.
Efrat Tseelon, “Kadınlık Maskesi” isimli kitabında bu değişimin sosyo – psikolojik nedenlerine ağırlık vermiş.
Tseelon’un iddiasına göre “iffet duygusunun” nedeni, “erkeğin kadın vücuduna yansıttığı bastırılmış bir suçluluk duygusu ve kadın vücudundan korku”dur.
Moda kadını böyle keşfetti
Victoria döneminde, erkek giysilerinde sadeleşme ile birlikte kadın giyiminde ortaya çıkan “aşırı rüküşlük, abartılı süslenme, frapan ve hayal gücünü harekete geçiren estetikten yoksun hoppalığın” da nedeni budur.
Avrupa aristokrasisinin yok oluşuyla birlikte, burjuvalar arasında toplumsal duruşun giysiler yoluyla yansıtılması anlamına geliyor bu.
Erkek giyimi, iş yaşamının önceliğini ve erkek kimliğine uygun meslekleri simgeler hale geliyor. Buna karşın, tümüyle erkeklerden oluşan modacılar, bu durumda dikkatlerini kadınlara yönelttiler. Kadın giyimi bu andan itibaren bariz bir tüketim aracı haline geldi ve dış görünüşüyle de ailenin toplumsal statüsünü göstermeye başladı.
Giysileri ‘Batı’yı işaret ediyor
Baykal ile Erdoğan’ın giysilerinden yola çıktık ve nerelere geldik.. Lafı uzatmayacağım. İki lider de bu giysileriyle kendilerinden emin, uygar bir tablo çizdiler. Eminim programa öteki siyasi parti liderleri de katılmış olsalardı onlar da böyle bir görüntü çizmeye özen göstereceklerdi.
Bu giysi tercihinin altında da önemli bir şey yattığını düşünüyorum: Bugünün Türkiye’sinde yaşayan herkes Batı medeniyetinin bir parçası olma isteğini içinde taşıyor. Onların oylarına talip olan liderler de bilinçli ya da bilinçsiz olarak giysileriyle böyle bir görüntü yaratmayı hedefliyorlar. Türkiye’nin normal gelişme çizgisinin dışına çıkartılabileceğini ve takvim yapraklarının geriye döndürülebileceğini düşünenler hâlâ varsa onlar da bu giysilerin dilini iyice anlamaya çalışmalılar diye düşünüyorum.