MİLLİYET

İmkânsızı isteyen kadınlar!

 Linda Howard, “Bay Mükemmel” isimli gerilim romanında bir bilgisayar şirketinde çalışan dört kadının başından geçenleri anlatıyor. Dört kadın iş çıkışı bir barda buluşuyorlar ve konu ardı ardına boşalan kadehlerle birlikte erkeklere dönüyor. Eğlencenin sonunda ellerinde “mükemmel erkeköte bulunması gereken özelliklerin yazılı olduğu bir liste ile dağılıyorlar.

Liste ertesi gün işyerinde elden ele geziyor ve sonunda medyaya da yansıyor. Dört kadın şöhret yolunda hızla ilerlerken önce kendi yaşamlarındaki erkekler bundan rahatsız oluyor. Sonra da listedeki özelliklerin kendilerinde bulunmadığını düşünen öteki erkekler…

Böyle erkek nerdeeee?
Bu bir gerilim romanı olduğu için daha sonrasını anlatmayacağım, merak eden romanı bulup okuyabilir. Ama mükemmel erkekte aranan özellikler listesinin önemli bölümünü burada aktarmamda bir sakınca yok.
Roman kahramanı dört kadına göre mükemmel erkek “Dürüsttür, yalan söylemez. Aldatmaz. Kibardır, naziktir. Güvenilir biridir. Düzenli bir işi vardır. Başarılıdır. Esprilidir, mizah duygusu gelişmiştir. Çok parası vardır. Yakışıklıdır ve yatakta muhteşemdir.”
Bu listeye bakan hanım okuyucuların “Gerçek hayatta böyle erkek nerede?” diye kendi kendilerine sorduklarına eminim… Aynı şekilde erkek okuyucular arasında da “Hadi canım…” diyecekler olduğundan da…
Bu tarif edilen erkek tipi elbette biraz bilim kurgu kahramanlarını andırıyor. Gerçek hayatta karşılaşma olanağımızın olmadığı bir tür Süpermen… Öte yandan gerçek hayattaki erkeklerin bir bölümünün de kadınlara “böyleymiş gibi” göründüğüne hiç kuşku yok. Tipik bir “Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür” durumu…

Kadınlar ‘derindir’
Bir kadın için, karşılaştığı herhangi bir erkeğin “mükemmel” olup olmamasının elbette bir önemi yok. Kadın için seçtiği, beğendiği, sevdiği erkeğin “mükemmel” olup olmaması önem taşır. Bu nedenle romandaki öteki erkeklerin tersine bizlerin bu listeden gocunması için bir neden yok.
Ama “Kendi hayatlarımızdaki kadınlara böyle görünüyor muyuz?” sorusunu soracak olursanız korkarım alacağımız yanıt, tatmin edici bir yanıt da olmayacak.
Bunun nedeni erkekler ile kadınların temel yapılarıdır diye düşünüyorum.
Erkeklere göre kadınlar âşık olmaya daha yatkınlar. Kadınların daha merkezcil, bütünleşmiş ve esnek bir zihin yapıları var. Ve bu, onlara aşklarına daha yoğunlaşma olanağı veriyor. İlişkinin niteliği üzerine daha derinlemesine düşünme, bütün dikkatini sadece sevdiği erkeğe verebilme olanağını sağlıyor.
Oysa biz erkekler zihinsel açıdan bu kadar “mükemmel” değiliz. Erkeğin iç dünyası bir trenin kompartımanları gibi bölünmüş sanki… Bir yanımız işle, bir yanımız siyasetle, bir yanımız futbolla, bir yanımız cinsel zevkle ilgilidir. Dikkatin bütünleşmesi söz konusu değildir. Tam tersine dikkat dağınıktır ve bir tek çekim noktasına doğru yoğunlaşıp, derinleşmez.
Bu yüzden âşık olan kadınlar çoğu zaman bir mutsuzluğu da aşklarının bir parçası olarak yaşarlar. Karşısındaki erkeğin dikkatinin sadece kendisine yönelmesini beklerler ama buna yanıt bulamazlar. Aşk ilişkisinde erkek çoğu kez beceriksizlikler içindedir. Bu nedenle âşık olan kadın, sevdiği erkeğin kendisini onun sevdiği kadar sevmediği düşüncesine kapılır hep.
Olur olmaz her durumda sık sık “Beni seviyor musun?” sorusunu sorma ihtiyacını hisseder, ama yanıt da aynı dikkatsiz dağınıklık içinde verildiği için tatmin olmaz.

Bitmeyecek arayış…
Bu listedeki özelliklerin tümünü içinde barındıran erkekler de elbette vardır. Ama az önce sözünü ettiğim nedenlerden dolayı o erkek de onu seven kadın açısından “mükemmel” değildir diye düşünüyorum. Bu dünyada en az bir kadın için mükemmel olmayı başaramayan bir erkeğe de mükemmel erkek denebilir mi? Hiç sanmıyorum.
Bu yüzden de “mükemmel erkek” bir ütopyadır diye düşünüyorum.
Ütopya peşinde koşmaktansa elindekiyle yetinmek de ne yazık ki insan doğasına aykırı… Kadın da olsa böyle, erkek de olsa böyle…
Sanıyorum bu hiç bitmeyecek bir arayış olarak yaşamımızı renklendirmeye devam edecek.