MİLLİYET

Bir ihtimal daha var… Ona da hazır olmak lazım!

 Yarından itibaren iki gün süreyle Kopenhag’da yapılacak Avrupa Birliği Zirvesi öncesinde geldiğimiz aşama hiç de ümit verici görünmüyor.

Beklendiği gibi bu toplantıdan Türkiye’nin kabul edebileceği bir karar çıkmadığı takdirde bunun Türkiye’de yaratacağı hayal kırıklığının boyutları küçümsenmemeli.
Bu sadece Avrupa Birliği karşıtlarının elini güçlendirmekle kalmayacak, Türkiye’nin geleceğini Avrupa’nın içinde gören kesimlerde de ciddi bir tepki yaratacak.
Dün Recep Tayyip Erdoğan’ın, Rasmussen ile yaptığı görüşmede dile getirdiği gibi bu, Avrupa’nın Türkiye’yi kaybetmesi sonucunu da yaratabilecek önemli gelişmelere yol açabilir.

Tek kaybeden biz olmayız
Kişisel olarak Türkiye’nin gelişmesinin, Batı’da ve Avrupa’nın bir parçası olarak mümkün olabileceğine inanıyorum. Ancak sadece insanların değil, ülkelerin de istenmedikleri yerde durmakta ısrarlı olmayacaklarını da Avrupa’nın bilmesi gerek.
Türkiye, Kopenhag Kriterleri’ne uyum için bugüne dek söz verdiği birçok konuyu yerine getirdi… Yeni seçim kazanan ve önümüzdeki beş yıl boyunca iktidarda kalmasının önünde herhangi bir engel bulunmayan siyasi irade, bugüne kadar eksik kalan hususları tamamlamak yolunda kararlılığını ciddi bir biçimde ortaya koydu.
Bütün bunların yok sayılarak, daha önceki adaylar için söz konusu olmayan ön şartların dayatılmasının yaratabileceği komplikasyonları da Avrupa dikkate almak zorunda.

Sonuçları düşünmek şart
Zirveden Türkiye’nin kabul edemeyeceği bir kararın çıkmasının sonuçlarının neler olabileceğini de bugünden itibaren düşünmek zorundayız.
Ticaretimizin önemli bir bölümünü Avrupa Birliği ülkeleri ile yapıyoruz. Birlik üyelerinin çok büyük bir kısmıyla aynı askeri ittifakın üyesiyiz. Tercih ettiğimiz parlamenter laik – demokratik sistem de bizi kaçınılmaz olarak dünyanın geri kalan kısmından ayırıyor ve Avrupa’ya bağlıyor.
Bütün bunların bir kalemde silinip atılması mümkün değil. Bizim açımızdan olduğu kadar, Avrupa açısından da mümkün değil…

Pire için yorgan yakmadan…
Ama bu Türkiye’nin eli kolu bağlı oturup kendisine karşı yapılan haksızlıkları seyretmesine de gerekçe teşkil etmemeli.
Kendi bildiğimiz yoldan ayrılmadan, AB’nin kararlarına karşı nasıl tepki göstereceğimizi, yorganı yakmadan pireleri nasıl ayıklayabileceğimizi de planlamamız gerekiyor.
Sadece kuru tehdit demeçleriyle, göstermelik bazı jestlerle bu tepkiyi ortaya koymak, yapılan her şeyi sineye çekmek anlamına gelir, bunu unutmamalıyız.