Bir resmin kalmış bende
Birinci sayfamızda yayımlanan iki fotoğrafa dikkatle bakmak gerektiğine inanıyorum.
Fotoğraflardan birincisi eski Afganistan Kralı Amanullah’ın eşi Kraliçe Melik Süreyya’ya ait. Kral Amanullah’ın iktidarda olduğu 1919 ile 1929 yılları arasındaki bir tarihte çekilmiş olmalı.
O yıllara ait Amerikan filmlerinde, dönemin öykülerini anlatan Broadway müzikallerinde giyilen türden bir giysi var üzerinde.
Fotoğraftaki kadının görüntüsü kentli Türkler için de hiç yabancı değil.
Hepimizin aile albümlerinde benzerlerine rastlayabiliriz. Büyük annelerimizin o yılların Cumhuriyet Baloları’nda, 30 Ağustos kutlamalarında çektirdikleri fotoğraflar.. Aydınlık yüzlü, kravatlı, yakışıklı dedelerimizin kolunda asil hanımlar..
İkinci fotoğraf çok yeni. 21. yüzyılın ilk günlerindeki Afgan kadınını gösteriyor. Daha doğrusu bir kadından çok, kötü kurulmuş bir çadır görüntüsü var karşımızda.
Türkiye’ye benzemiyor mu?
İki görüntü arasındaki en temel fark, islamın Tanrı ile kul arasındaki çok özel alandan çıkarılıp, siyasileştirilerek bir ‘toplumsal yaşam modeli’ haline getirilmesinden kaynaklanıyor.
Pakistan’ın Simone De Boeuvoir’ı olarak tanınan yazar Alis Faiz, çok değil 20 yıl önce şortlu kadınların bisikletle Lahor sokaklarında dolaşabildiklerini anlatıyor. Bugün bunun hayali bile mümkün değil.
Cinnah’ın halefleri, kendi derebeyi iktidarlarını korumak için islama sarıldıkça, islamı siyasal oyunlarının bir parçası haline getirdikçe Lahor sokaklarındaki görüntü de değişmiş.
Tıpkı Türkiye’ye benziyor.
1940’larda büyük annelerimizin giydiklerine benzer giysilerle bugün Anadolu’nun bir çok yerinde sokağa çıkmayı aklınızdan dahi geçiremezsiniz.
Bunun fakirlikle, az gelişmişlikle de doğrudan bir ilgisi yok.
Anadolu’nun görece gelişmiş zengin kentlerinde; Kayseri’de, Konya’da, Afyon’da ve daha yüzlerce yerleşim yerinde de aynı sorun var.
Kadını toplumdan dışlamak
Çok partili yaşama geçişle birlikte islamı kullanmak, iktidar oyununun bir parçası oldu. Türkiye’de de islam giderek siyasal bir kimlik kazandı.
Siyasi referansını islam olarak tanımlayan ideolojilerin, kendisinden başka kimseye, başka tür yaşam anlayışlarına tahammülünün olmadığının en somut göstergesi bu: Kadını toplum dışına itmek, kadın toplumsal yaşamda ille kendine bir rol istiyorsa bunun bedelini orta çağ kılıklarına girmek zorunda bırakarak ödetmek..
Demokratik bir ülkede dinin bir toplumsal yaşam modeli olarak sunulmasına ve bunun militanca savunulmasına göz yummanın sonucu, bazı kadınların en demokratik haklarını kullanamamaları oluyor.