'Oyuncu' değiştirme zamanı
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, dün ABD’ye gitmeden önce gazetecilerin sorularını yanıtlarken Türkiye’nin Kıbrıs görüşmelerindeki yeni stratejisini de açıkladı.
Gül, referandum için önce bir anlaşma sağlanmasının gerekli olup olmadığı sorusuna “Önce anlaşmanın sağlanması doğru olur” yanıtını verdikten sonra “Eğer Rum tarafı şunu da yaparız, bunu da yaparız derse Türkiye onun gerisinde kalmayacaktır” dedi..
Bugüne kadar dünya kamuoyunda çizdiğimiz profil, uzlaşmayı istemeyen tarafın Türkiye olduğu yönündeydi.
Nitekim bu son açılımların ardından Yunan ve Kıbrıs Rum tarafında belli bir şaşkınlık olduğu da kolayca anlaşılıyor.
Bütün stratejisini Türklerin anlaşmak istemeyen taraf olduklarını göstermek üzerine kuran karşı taraf bocalıyor, gerçek niyetini su yüzüne çıkaracak davranışlar içine giriyor.
İtirazlar haklıydı
Annan Planı ortaya çıktığında Denktaş bütün uyarılara rağmen “masayı terk eden taraf” görüntüsünü vermemiş olsaydı, Kıbrıs Rumlarının ve Yunanistan’ın bugün sergiledikleri şaşkınlık o tarihte ortaya çıkacaktı.
O zaman bunu tüm dünyaya gösterme becerisini ortaya koyabilmiş olsaydık 1 Mayıs tarihi bugün ulaşılması elzem bir tarih olma niteliğini de kaybedecekti.
Bunu söylerken Annan Planı’nın çözüm için bulunabilecek en iyi plan olduğunu da söylemiyorum elbette..
Plan incelendikçe ortaya çıktı ki Türkiye’nin ve Kıbrıs Türk Yönetimi’nin itirazlarında haklı oldukları birçok konu var. Ve bu konularda taviz anlamına gelecek bir anlaşmayı Türk kamuoyunun kabul edebilmesi de mümkün değil. Ancak unutmayalım ki Annan Planı’na tıpkı bizde olduğu gibi bazı itirazlar Yunanistan’dan ve Kıbrıs Rumlarından da gelecekti.
Denktaş’ın niyeti
O zaman Annan Planı’nın üzerinde görüşebilmek, planın bazı unsurlarını iki tarafın çıkarlarını koruyacak şekilde değiştirmek daha kolay olacaktı.
Bugün Kıbrıs Rum Yönetimi altındaki topraklar 1 Mayıs’ta Avrupa Birliği’ne girme hakkını elde ettiyse bunun sorumlusu o tarihte masayı terk edenler ve Türklerin uzlaşma istemediği görüntüsünü verenlerdir. En başta da Denktaş’tır.
Gelinen bu noktada yapılması gereken de Türk tarafının görüşmecisini değiştirmesinden başka bir şey değildir.
Nitekim Denktaş, Türkiye’nin Başbakanı ve Dışişleri Bakanı 1 Mayıs’tan önce bir anlaşmaya varılmasından umutlu olduklarını söylerken, tıpkı Papandreu gibi 1 Mayıs’a, görüşmelerin sonuçlandırılamayacağını açıklayarak kendi gerçek niyetini de ortaya koyuyor.
Bu oyunda masada güçlü olabilmek için Türkiye ile Kıbrıs Türklerini temsil eden görüşmecinin ayrı tellerden çalmıyor olması lazım. Ve öyle görünüyor ki, ezberlediklerini değiştirmek niyetinde olmayan Denktaş’ı değiştirmek, girilen yeni yolda kaçınılmazdır.