Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Bu nefrete kim 'dur' diyecek?

 Geçenlerde Washington Post’ta ilginç ve bir o kadar da düşündürücü bir haber okudum.

Haber, Amerikan – İslam İlişkileri Konseyi tarafından desteklenen bir araştırmanın sonuçlarıyla ilgiliydi.
Araştırmanın amacı, 2001’de New York’ta gerçekleştirilen terörist saldırının ardından ülkedeki Müslümanlara uygulanan ayrımcılık ve Müslümanlara karşı nefretten kaynaklanan suçlardaki artışın nedenlerini bulmak.
Araştırmanın bence en çarpıcı sonucu şu: Her dört Amerikalıdan biri Müslümanların çocuklarına “nefret”i öğrettiğine ve Müslümanların kendilerinden olmayanların yaşamlarına hiç önem vermediğine inanıyor.
Her üç Amerikalıdan birine “Müslüman” sözcüğünün çağrıştırdığı imaj olumsuz..
Araştırmaya katılanların yüzde 26’sı, İslam dininin nefret ve şiddet öğretisi içerdiğine inanıyor. Yüzde 29’u, Müslümanların “Amerikan yaşam tarzı” diye özetlenebilecek bir anlayışı değiştirmek istediğine inanıyor. Yüzde 29’u Müslümanların çocuklarına “inanmayanlardan nefret etmeyi öğrettiği” görüşünde..

ABD medyası ‘körüklüyor’
Araştırmayı yürüten konseyin sözcüsü, 2003 yılında ABD’de yaşayan Müslümanlara karşı binden fazla şiddet ve ayrımcılık olayının kaydedildiğini söylüyor. Bu, insanlara karşı sırf Müslüman oldukları için işlenen suçlarda 2002 yılına göre yüzde 70’lik bir artışa karşılık geliyor.
11 Eylül 2001 saldırısının ardından ABD medyasının genel tutumunu izleyenler için hiç de şaşırtıcı bir sonuç olmamalı bu tablo.
Gazetelerde ve dergilerde yayımlanan karikatürlerin tümü en aşağılık ırkçılıktan mustarip.
Karikatürlerin ezici bölümünde Müslüman tipi; eli silahlı, kir – pas içinde, üzerinde sinekler uçuşan, kötü bakışlı, karanlık sakallı ve cani karakterli bir tip..
Gazetelerde yayımlanan haberler, genellikle El Kaide’nin kötü niyetli planlarına odaklanmış durumda. Zarkavi, Bin Ladin ve benzerleri bir Müslüman prototipi olarak görülüyor.

Nefret, karşıtını yaratacak
Amerikan kitlesel kültür yaşamını belirlemekte en önemli işlevi gören sinemada da durum hiç farklı değil.
Filmlerde gördüğümüz Müslümanların ezici çoğunluğu acımadan çocukları bile öldürebilen teröristler ve eski kovboy filmlerindeki kötü adamlar gibi siyah giysiler içindeler..
Böyle bir iklimde yaşayan, televizyonlarda her gün kafa kesme görüntülerine, terör saldırılarının sonuçlarıyla ilgili acı hikâyelere maruz kalan insanların, kendilerine “Müslüman” denildiğinde irkilmemeleri elbette mümkün değil.
Ancak açıklanan “Müslümanlara karşı işlenen suçlar ve ayrımcılık”la ilgili rakamlar da gösteriyor ki, bunun böyle sürüp gitmesi de mümkün değil..
Böylesine hızla büyüyen bir nefretin, çok geçmeden kendi karşıtını yaratacağını söylemek ve bunun da sadece Amerika’nın değil, aynı zamanda bütün dünyanın sorunu olacağını görmek için de falcı olmaya gerek yok.

Türklere çok iş düşüyor
Bu aşamada Amerikan toplumsal yaşamını yakından etkileyen her türden medyanın bir günde aklını başına toplayacağını ve ne yapmakta olduklarını fark etmelerini beklemek de gerçekçi değil.
Bu noktada iş yine bizzat Müslümanlara düşüyor.
Arap dünyasının bugün içinde boğuştuğu sorunlardan kafasını kaldırıp bir de bununla uğraşmasını beklemek de mümkün değil. Zaten Irak savaşının yarattığı kaos ortamında bunun bir sonuç vermesi de imkânsız.
Müslümanlığı kimliklerinin önemli bir parçası olarak taşıyan Türkler için de bu ciddiye alınması gereken bir sorun.
Ve bu sorunla mücadelede gerek yaşam tarzlarıyla, gerekse kılık kıyafetleriyle Batılılara daha çok benzeyen Türklerin yapabileceği çok şey olduğuna inanıyorum.