Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

  Danimarkalı filozof Sören Kirkegaard, gençliğinde on yedi yaşındaki Regine Olsen ile tutkulu bir aşk yaşamış ve onunla nişanlanmıştı. Kirkegaard daha sonra çok sevdiği Olsen’den ayrıldı. Ayrılışının nedeni “evlilik korkusu”ydu. Evliliğin aşkı öldüreceğini düşünüyordu.

Bu düşüncesi Kirkegaard’ın bütün yaşam felsefesinin de temelini oluşturdu.
‘Baştan Çıkarıcının Günlüğü’ isimli eserinde geçirdiği bu düşünsel gelişmeyi anlatır.

Gerçek aşk bu değildir…
Kitapların arka kapaklarını okuma alışkanlığım olmadığı için geçen hafta size sözünü ettiğim Monique Charles’in “Hayatımın Filozofuna Aşk Mektupları” isimli kitabından aktardığım sözün Kirkegaard’a ait olduğunu atlamışım. “Eğer yaşamını aşka göre yaşamaya hazır değilse, felsefeyle uğraşmaya kalkmasın kimse” sözünün sahibinin Kirkegaard olduğunu belirtip böylece bir yanlışlığımı da düzelteyim istedim.
Kirkegaard’ın yaklaşımı Ahmet Rasim’in “Birbiriyle evlenmemeleri icap edenler varsa onlar da birbirlerine âşık olanlardır” sözünü çağrıştırıyor bana…
Büyük bir aşkla sevdiği Regine’den bu nedenle ayrılmıştı.
Charles, Kirkegaard’ın bir başka sözünü daha aktarıyor: “Evlilik gerçekten aşk değildir ve bu nedenle de iki kişinin tek bir ruh değil, tek bir ten oldukları durumdur…”

Çapkınların ortak söylemi
Sanırım bu konu dünya durdukça tartışılacak ve asla bir ortak sonuca da varılamayacak…
Çünkü binlerce örneğinden de biliyoruz ki evlendikleri halde birbirlerine duydukları aşkı hiç kaybetmeyen çok mutlu insanlar da var… Evlilik, böyle insanlar için aşkın zamana karşı kazandığı bir zafer de oluyor aynı zamanda…
Ama genel kabul gören görüş, “evlilik aşkı öldürüyor güzelim…”
Monique Charles, bu düşünce biçiminin daha çok “hızlı çapkınlar” için geçerli olduğuna inanıyor.
“Eğer birisi aşkın evlilik zinciri içinde solup gittiğinden ve aşkı ancak çapkınlık ilişkileri içinde yaşamanın yerinde olacağından söz ederse, bu kişi mutlaka hızlı bir çapkın oluyordu” diyor…
Bunun “genellikle” doğru bir gözlem olduğunu düşünüyorum.

Cinsiyete göre farklı
Birçok erkek için aşk korku duyulacak bir şeydir. İnsan kontrolünü kaybedebilir, bir tür sarhoşluk içinde bir kadına bağlanır ve yaşamının sonuna kadar da “öteki kadınlardan” uzak bir hayat sürdürmek zorunda kalabilir vs. vs…
Kadınlar için aşk ise ruhun ve bedenin baştan çıkarılması ve sonuna kadar yaşamının tek gerçek efendisine bağlı kalınması anlamına gelir, “genellikle”..
Israrla “genellikle” kelimesini vurguluyorum, çünkü insan söz konusu olduğunda mutlak doğru – mutlak yanlış diye bir şey olmadığını düşünenlerdenim: “İnsanım, insanca olan hiçbir şey bana yabancı değildir…”
Evlilik, alışkanlıkları, zorunlulukları, çiftleri belirli bir düzenin içine oturtup o düzeni dayatışıyla ve bunun yol açabileceği özensizlik, ilgisizlik gibi yan etkileriyle gerçekten de aşka karşı bir kurum gibi görülebilir.
Ama bütün bunlara rağmen tek başına “evlilik” kurumunun suçlanmasını da doğru bulmuyorum.
Yılın bu son pazar günü için yaptığımın doğru olup olmadığını bilmiyorum ama bugün evli çiftlerin kendi aralarında bu konuyu tartışmalarında da bir sakınca görmüyorum.