Manisa Davası olarak bilinen işkence davası dün bir kez daha ertelendi. Bir de hatırlatma yapayım, bu karar verilemeyen 42. duruşma ve sadece beş dakika sürdü.
7 dakika sürüp ertelenen bir önceki duruşmada olduğu gibi bu kez de ertelemenin nedeni, sanık avukatlarının davadan çekildiklerine ilişkin tebligatın sanıkların eline ulaşamamış olması.
Yani geçen haziran ayından beni söz konusu tebligat muhataplarına ulaştırılamamış.
Bu bazı durumlarda kabul edilebilir bir gerekçe.. Sanıkların bildirdikleri adreste bulunamamaları, bu nedenle tebligatın gecikmesi ya da yapılamaması söz konusu olabiliyor.
Ancak bu davada sorun şu ki sanıklar adresleri, izleri kolay kolay kaybedilecek kişiler değiller. Polislik görevlerine devam ediyorlar.
Nerede görev yaptıkları, hangi adreste oturdukları, hatta hangi saatlerde nöbet tutup, hangi saatlerde izinli oldukları bile amirleri tarafından bilinmesi gereken kişiler.
Ama tebligatı yerine ulaştırmakla sorumlu kamu görevlileri, yine kamu görevlisi olan sanıkları bulup, tebligatı yapamıyor..
Polis, polise ulaşamamış
Dava 4 Haziran 1996 tarihinde açılmıştı. O tarihte doğan çocuklar bu yıl okula gidecekler.
Davanın konusunu hatırlamakta zorlanacaksınız belki, Manisa’da çoğu çocuk yaşta öğrencilere polis soruşturması sırasında işkence yapıldığı iddiası.
Mart 1998’de mahkeme sanık polislerin suçsuz olduğuna karar vermiş. Yargıtay Ceza Dairesi bu kararı bozmuş, mahkeme kararında ısrar edince konu Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na (YCGK) gelmiş.
15 Haziran 1999 tarihinde YCGK sanıklara ceza verilmesi gerektiğine karar verip, mahkemenin bozma kararına uymasını istemiş.
Bozma kararı karşısında sanıklardan yeni savunma istenmesi ve bunun talimat yoluyla elde edilmesi bir yıl ile 17.5 aya varan sürede sağlanabilmiş.
Talimatla ifadeyi alacak savcı ve savcının çağrısını sanıklara ulaştıracak polis, hepsi polislik mesleğine devam eden sanıklara ulaşamamışlar!
İlginç bir örnek: O sırada İzmir – Bornova’da görevli olan bir sanığın ifadesi dosyaya 52 günde girebilmiş. Manisa’dan Bornova’ya ulaşmak otobüsle bile yarım saat..
Sanık avukatları, sanıklar, savcılar, hâkimler, polisler el ele vermişler davayı hepimizin gözleri önünde “zamanaşımına” sokmaya çalışıyorlar.
7.5 yıllık zamanaşımı Mayıs 2003 tarihinde doluyor. Bugünden sayarsak yaklaşık dokuz aylık bir süre..
Utanca ‘çeyrek’ kaldı
Dün yapılan duruşmanın 18 Eylül 2002 tarihine ertelendiğini ve tebligatların bu yargılama sürecinde yerine ulaşma hızını da göz önüne alırsak, Türk yargısı açısından da, Türk polisi açısından da utanç verici bir durumla karşılaşmamıza çeyrek kaldı diyebiliriz..
Üstelik bu davanın bazı sanıkları açısından ilk zamanaşımı da değil.
2. Manisa Davası sanıklarından Başkomiser Mustafa Sara bir başka işkence davasında, tutuklu Gülderen Baran’a işkence yapmak suçundan zamanaşımı nedeniyle kurtulmuştu. Aynı sanık, bir başka işkence davasında 1 yıl hapse mahkûm olmuş, 10 aya indirilen cezası “sanığın iyi hali” gerekçesiyle ertelenmişti. Artık nasıl bir iyi hal görüldüyse?
Bütün bunlar gösteriyor ki Türkiye’de işkence, hükümet ne kadar aksini iddia ederse etsin, sistematik bir uygulamadır. İşkence sanıklarının korunması, yargılamadan kaçırılması hatta yargının “hoşgörüsünün” yarattığı koruma kalkanının ardına saklanıp herkesle alay edercesine işkenceye devam etmeleri sistematik bir uygulamadır.
“AB yasalarını çıkarmak yetmez, uygulamayı da görmek gerekir” diyenler işte bu yüzden haklılar..