Bütün halkın malı sayılan değerli bir arazi bedelsiz olarak Galatasaray'a devredildi Sultanlık düzeni mi var?
3Ocak 2004 tarih ve 25335 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan bir Bakanlar Kurulu kararı var. Bu kararla İstanbul Seyrantepe’de kamuya ait bir arazi 60 trilyon lira bedelle satışa konmuş..
Şimdi Seyrantepe’nin üst kullanım hakkı Galatasaray’a verildi. Sarı – Kırmızılılar tapusu için de ileride başvuracak. Bu durumda arsaya başka talipli de bulunmaz. Onca parayı vermeyi göze almazlar. Yani 60 trilyon 61’e çıkmaz. Başka talipli çıkmayacağına göre bu para aşağıya bile çekilebilir. Galatasaray’da ne yapıp yapıp bu parayı bulur arsayı alır gider. Yani mal artık Galatasaray’ın.
Galatasaray şimdi bu araziye hem stat yapacak, hem de başka gelir kazandırıcı tesisler kurup, işletip para kazanacak!
İki sorum var:
1 – Bütün halkın malı sayılması gereken bir arazinin şu ya da bu kulübe verilmesi ne kadar doğru? Bu ülkenin rejimi demokrasi mi, yoksa padişahların “mülkü” istediğine “tımar” diye verdiği bir sultanlık mı?
2 – İstanbul’un göbeğinde Ali Sami Yen gibi önemli bir mülke sahip olan Galatasaray bunu neden değerlendiremedi? O değerli mülk için bir proje geliştirmeyi bile başaramayan Galatasaray, şimdi Seyrantepe’deki arazide bunu nasıl yapacak?
Bu arada şunu da hatırlatayım: Fenerbahçe, milyonlarca dolar harcayıp modern bir stat haline getirdiği Şükrü Saracoğlu’nun tapusunu hâlâ, parasıyla bile alamıyor.
Oysa bu stat zaten Fenerbahçe’nin malıydı ve yıllar önce Fenerbahçe yönetimi tarafından Beden Terbiyesi’ne devredilmişti.
İşte Fenerbahçe ile Galatarasay arasında bir fark daha:
Biri tapulu malını devlete kaptırıyor, üzerine milyonlarca dolar da harcadığı halde geri alamıyor.. Ötekisi devletten daha önce bedavaya aldığı bir stadı değerlendiremediği gibi yeni bir arazi daha elde ediyor..
Kapalı tribünde ıslanmak
İnönü Stadı’na “numaralı” tarafından girdiğimde Kapalı’daki locaların altına asılmış bir pankart dikkatimi çekti. Beşiktaş seyircisinin geleneksel yaratıcılığını gösterdiği bir slogan vardı pankartın üzerinde:
“Bu sene mezarınızı daha derin kazdık!”
Maçlara çok sık gitmiyor ve “Bizim stat şuna-buna mezar olacak” sloganını bilmiyorsanız espriyi de anlamakta zorlanabilirsiniz..
İnönü Stadı’nın zemini 6 metreye yakın kazıldı, atletizm pisti kaldırıldı ve ek tribünlerle stadın kapasitesi büyütüldü..
Böylece Beşiktaş’ın da “yeni” stadı oldu..
İlk izlenimlerim şu: Kapalı, artık kapalı değil.. Eklenen tribünlerin üstü açıkta kalmış.. Aynı sorun “numaralı”da da var.. Yağmurda ıslanacak seyirciden “kapalı parası” almak ne kadar doğru olacak?
Numaralı önüne yapılan “ek tribün”de herkes maçı ayakta izliyor.
Bu ciddi bir sorun.
UEFA her seyircinin koltuğunda oturmasını holiganlığın önlenmesi için gerekli üç beş şarttan biri olarak kabul ediyor.
Ayaktaki seyircinin kışkırtmalara daha kolay kapılacağı düşünülüyor.
Ve ses düzeni felaket.. Numaralının en üstündeki locada hiçbir anonsu duymadım..
Ancak bunlar düzeltilebilecek şeyler..
İnönü Stadı’nı yenileyenleri kutluyorum..
İnönü’deki Fenerliler
PAZAR akşamı Beşiktaş – Galatasaray maçı vardı ama sahada ve yedek kulübesindeki eski Fenerbahçelilerin sayısına bakınca aslında maçın üç takım arasında oynandığını bile rahatlıkla söyleyebilirdik.
Murat Şahin, Ali Güneş, Tayfun Korkut, Ahmet Yıldırım, Sergen Yalçın sahada siyah – beyaz formalarıyla oynadılar.. Sarı – kırmızı formalı Tomas sahada, Baliç ise kenardaydı.. Bu futbolun bir “ölüm kalım meselesi” olmadığını, bir “oyun” olduğunu gösteren önemli bir gelişme..