MİLLİYET

Büyük insanlar büyük düşünür

 Christoph Daum, Almanya’nın en yüksek tirajlı gazetesi Bild’in pazar “edisyonu” Bild am Sonntag’a bir demeç vermiş.

Şöyle diyor: “Türkiye’de büyük hayal kurmak durumundasın. Burada gerçekçilik karamsarlık olarak görülüyor. Önemli olan kendine büyük hedefler koyman. O da gerçekleşmezse, kimse sana kızmıyor.”
İlk bakışta şunu söylemem mümkün: Daum, bunca yıldır Türkiye’de çalışıyor ve bu süreyi boş geçirmemiş. Bizi çözmüş!
Ancak Daum sözlerine daha sonra şöyle devam etmiş: “Fenerbahçe ile Şampiyonlar Ligi’nde final oynamak istiyorum.”
Bunu okuyunca Daum’un “ince bir mizah anlayışı” olduğunu da düşünebilirsiniz, Türkiye’yi anlamak konusunda o kadar başarılı olmadığını da..
Benim yorumum ikincisi..
Türkler hep ‘hayal’ etti
Daum, başka birçok yabancı gibi Türkiye’yi anlamakta zorlanıyor belli ki.
Hamaset yüklü bir şeyler yazmayacağım.
Ama şunu da söylemem gerekir ki, biz Türkler tarihin ilk zamanlarından beri “büyük hayaller”in peşinde koştuk.
O büyük hayallerin sahipleri olmasaydık, bir uç beyliğini üç kıtaya yayılan dev bir imparatorluğa da dönüştüremezdik.
Okyanusta bir ‘tahta’
Hadi o kadar geriye de gitmeyelim: Büyük düşünme yeteneğimiz olmasaydı bugün adına kısaca GAP deyip geçtiğimiz büyük projeyi de hayal edemez, uygulayamazdık.
Öyle bir proje ki, ekonomik başarısını bir yana bırakın, dünyanın uzaydan görünüşünü ve koca bir bölgenin iklimini değiştirdi!
Daum’un bir sonucu olduğu “tarihsel Cermen kültürü” özünde “derin gerçeklerin” kültürüdür.
Bizimkisi ise bir karşılaştırma yapmak gerekirse “yüzeylerin” kültürü..
Bir Alman, yapabileceklerinin ne olduğunu, gücünün sınırlarını, çözülmesi gereken problemlere ilişkin verileri bir tür matematiksel doğrular olarak önüne koyup bir hesap yapabilir.
Bu bizim yabancısı olduğumuz bir şey.
Biz bir meseleyle karşılaştığımız zaman işe “Türk gibi başlarız”..
Atasözlerimiz bize “İngiliz gibi bitirmemizi” öğütlese bile, Türk gibi bitirdiğimiz de çok olur.
Gasset, “Tarihsel Bunalım ve İnsan”da şöyle diyor:
“Kendi gücüyle ayakta duramayan ruh, boğulmaktan kurtulmak için sarılacak bir tahta parçası arar.”
Hayallerimiz de bizim için böyle bir “tahta parçasına” karşılık geliyor.
Çoğu zaman bunun bir sonucu olarak hayallerimizin kölesi haline de geliyoruz.
Bu bir gerçek.
Ama hayal etmeyi, gücümüzün çok üstünde gibi görünen işlere kalkışıp bazen de bunları başarmayı biliyoruz.
Ne kaybederiz ki?
Bu alay edilecek değil, yüceltilecek bir yönümüz bence.
Evet, Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi’nde final oynayabilir.
Çok değil, beş sene önce Galatasaraylı oyuncular UEFA Kupası’nı havaya kaldırmadı mı?
Diyelim ki Fenerbahçe, şu ya da bu nedenle bunu başaramadı.
Ne kaybetmiş oluruz?
Büyük düşünmek, büyük hayaller kurmak sadece büyük insanların yapabileceği bir şeydir.
Medeniyet dediğimiz şey, böyle hayalleri olan insanların eseridir.