Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Çanlar demokrasi için çalıyor

 Türkiye’yi bir tarlaya benzetsek ve “Bu topraklarda, bu iklimde en iyi ne yetişir?” diye sorsak, sizin yanıtınızı bilemem ama benimki “Faşizm” olurdu.
TÜSİAD’ın yaptırdığı ve geçen hafta sonuçlarından kabaca söz ettiğim ‘Seçim Sistemi ve Siyasi Partiler Araştırması’nın satır aralarından çıkardığım sonuç bu.

‘Siyasete katılmak’…
Araştırma açıklıkla ortaya koyuyor ki Türk halkı bugün “Siyasete katılmak” dendiğinde ezici çoğunluğuyla seçimlerde oy vermeyi algılıyor. ‘Zaman zaman’ medyadaki siyaset tartışmalarını takip etmek ve siyasal tartışmalara girmek şeklinde ‘siyasal katılım’da bulunanların oranı bile toplam seçmen kitlesinin dörtte birini geçmiyor.
Öyle görünüyor ki ’12 Eylülcü depolitizasyon’ gerçekten sonuç almış, halkın siyasetle ilgisi ve ilişkisi seçimden seçime oy vermeye indirgenmiş bulunuyor.
Seçmenlerin yüzde 66’sı sağ ve sol partiler arasındaki koalisyonu yanlış buluyor. Yüzde 71.9’u koalisyonların başarılı olamayacağına inanıyor. ‘Siyasal uzlaşma’ kavramı seçmenin gündeminden tamamen çıkmış gibi görünüyor…
Halkın seçimlere olan inancı da tamamen sarsılmış bulunuyor. Seçmenlerin yüzde 85’i, istenilmeyen adayların milletvekili seçilebildiği görüşünde.

Halk güvenmiyor
Bütün bu sonuçlar birlikte okunduğunda ortaya acı bir gerçek çıkıyor: Halk, parlamentoya güvenmiyor, siyasetçiye inanmıyor, partileri bir ‘çıkar grubu’ olarak algılıyor. Siyasette uzlaşmanın mümkün olamayacağını düşünüyor, farklı görüşlerin bir araya gelip ülke yararına hizmet edebileceğine inanmıyor.
Araştırmaya göre Türk halkı, seçim sisteminin öncelikli işlevinin “seçimden sonra hükümetin kolayca kurulabilmesi ve kurulan hükümetin uzun süre işbaşında kalması” olduğunu düşünüyor. “İstikrarcılar” diye tanımlayabileceğimiz bu kesimin toplam seçmen içindeki payları yüzde 67.
“Seçime katılan her partinin Meclis’te gücü oranında temsil edilmesi daha önemli” diyen ‘Temsil’cilerin oranı yüzde 30.

Demokrasi değil istikrar!
Araştırma sonucuna göre “Hükümeti kuracak partiler seçmenlerin en az yarısının oyunu almalıdır” diyenler toplamın yüzde 82’sini oluşturuyor. Yüzde 10’luk ülke barajını uygun bulanlar ve yükseltilmesini isteyenler birlikte yüzde 62’ye karşılık geliyorlar. Seçmen kendince ‘aşırı’ bulduğu fikirlerin ülkede belli bir oy tabanı olsa bile parlamentoda temsil edilmemesini uygun buluyor.
Bu sonuçlara bakınca Türk halkının demokrasiden anladığı şeyin aslında bir tür ‘çoğunluk diktatörlüğü’ olduğunu düşünüyorum. Toplumdaki tüm siyasal eğilimlerin gücü oranında temsiline olanak sağlayacak bir sistem karşısında, demokratik temsili bir kenara bırakıp öncelikle istikrar diyenlerin çokluğu beni ürkütüyor. Bunun ‘demokrasi’ pahasına bir tercih olduğunun ipuçlarını görüyorum, anket sonuçlarında..

‘İyi kalpli diktatör’
Siyasete, siyasetçiye, parlamentoya güvenini yitirmiş, demokratik uzlaşmadan umudunu kesmiş, her ne olursa olsun önce istikrar olsun diyen bir halkın önüne uzatılıverecek kolay reçetelerin çok taraftar bulacağı gün gibi aşikar.
Öyle görünüyor ki Türk halkının büyük çoğunluğu bugün “iyi kalpli bir diktatör gelsin ve sorunlarımızı çözsün” fikrine daha yakın.
Bugünün siyasi partileri, liderleri ve Meclis’i, bu gidişi tersine çevirebilme basiretini gösterebilir diye ümit ediyorum.