Diyarbakır'ın 'cazibesi'ni söndürebiliriz
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geçenlerde yaptığı bir konuşmada, Türkiye’ye gelen her AB temsilcisinin Diyarbakır’ı da gezi programına koymasından duyduğu sıkıntıyı dile getirdi..
Neden AB temsilcileri Rize’ye, Konya’ya, Denizli’ye, Antalya’ya değil de ille Diyarbakır’a gitmek istiyorlar?
Bu sorunun Avrupa Birliği’ne karşı olan çevrelerde de sıkça sorulduğu bir sır değil.
İlginç olan, şimdi aynı sorunun, Türkiye’nin AB üyeliği için giriştiği reformların başını çeken ve Brüksel’den “galibiyetle” dönen bir siyasetçi tarafından gündeme getiriliyor olması.
AB yetkililerinin Diyarbakır’ı görme konusundaki ısrarlı tutumlarınının ardında ne yatıyor?
Bu soruya verilecek yanıtın doğruluğu Türkiye’nin önümüzdeki müzakere sürecinde neler yapabileceğini, yapması gerektiğini de ortaya koyacak.
Türkiye, Kopenhag Kriterleri’ni yerine getirmek için önemli yasal reformlar yaptı.
Bunlar en geniş anlamıyla insan haklarının güvence altına alınması, işkence ve kötü muamele gibi uygulamaların sona erdirilmesi, demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işler hale gelmesi ve hukukun üstünlüğünün sağlanması için yapıldı..
Geçmişte bu tür ihlallerin en yaygın olduğu yerin Diyarbakır olduğunu da sanırım içimizde bilmeyen yok.
Sadece Diyarbakır cezaevinde bile geçmişte yaşanan bazı olaylar, Geceyarısı Ekspresi’ne rahmet okutacak nitelikteydi, bunu hatırlayalım.
Diyarbakır çünkü…
Terörle mücadele için izlenen yöntemler, köy boşaltmalar, 12 yaşındaki bir çocuğun önce öldürülüp sonra terörist ilan edilmesi ve en son ortaya çıkan “toplu mezarlar” gibi uygulamalar da, gündemi demokrasi ve hukukun üstünlüğü olanların ilgisinin buraya yönelmesine yol açıyor.
Bu açıdan Kopenhag Kriterleri’ne uyumun “uygulamada” ne yolda olduğunun görülebileceği en önemli merkez de kaçınılmaz olarak Diyarbakır..
Ve diğer örnekler
Nitekim Diyarbakır’a yeni atanan vali ile orada eskiden beri görev yapmakta olan bazı kamu görevlileri arasında çıkan anlaşmazlıklar, Emniyet Müdürü’nün rapor alarak görevinden ayrılması, insan hakları ihlalleri ile ilgili iddialar konusunda valiliğin ilk kez ciddi bir araştırma yapması da, Diyarbakır seçiminin neden yapıldığını ortaya koyan başka örnekler.
Dolayısıyla eğer yurtdışından geliyor ve Kopenhag Kriterleri’ne uyum için nelerin yapılıp nelerin ihmal edildiğini gözünüzle görmek istiyorsanız, gideceğiniz yer de Diyarbakır ya da Türkiye’nin güneydoğusu olmalı, Rize ya da Denizli değil..
Bazı kişiler, AB’nin güneydoğuya ve Kürt sorununa bu ilgisinin gerisinde Türkiye’yi bölme isteğinin yattığını düşünüyorlar.
İşin ilginç yönü, aynı kişiler AB’nin Türkiye’yi sömürgeleştirmek ve “yutmak” istediğini de düşünenler..
O zaman şöyle bir soru geliyor akla: AB, Türkiye’yi sömürgeleştirecekse ve yutacaksa neden bunu önce Türkiye’yi ikiye bölerek yapsın? Daha büyük bir alanı “sömürgeleştirmek” dururken, neden “pazarı” küçültecek davranışlara prim versin?
Çözüm ortada
Rahatsızlık duymamız gereken şey, AB yetkililerinin Diyarbakır ziyaretleri değil, Diyarbakır’da ya da bölgenin öteki kentlerinde durumun neden hâlâ normale döndürülemediği olmalı.
Bunu nasıl sağlayacağımız da açık: Kopenhag Kriterleri’ne uyum için yapılan reformların tüm kamu görevlilerince içselleştirilmesini sağlamak. Bunu bir tarih almak için yapılmış bir basit düzenleme değil, bir yaşam biçimi olarak tercih ettiğimizi gösterebilmek.
Bu sorun çözüldüğü vakit kimsenin ta Diyarbakır’a kadar zahmet etmesine de gerek kalmayacak.