Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Doğru yöne bak… 'Bay Doğru' çok yakınında…

Yunan mitolojisinde “İlk Tanrılar Kuşağı” olarak isimlendirilen Titan’lardan Hyperion’un Theia ile evliliğinden üç çocuğu olmuştu: Helios (Güneş), Eos (Şafak) ve Selene (Ay)…
Helios her sabah doğudaki Hint ülkesinden hızlı bir arabayla yola çıkar ve akşam batıda okyanusa varırdı.

Orada yer, içer, dinlenir sonra çanak biçimindeki kayığına binerek Hint ülkesine geri dönerdi. Sabah, kız kardeşi Eos’un açtığı kapıdan arabasıyla çıkarak aynı yolculuğu tekrarlardı.

Helios’un dinlenmeye çekildiği saatlerde Selene, gümüş rengi bir elbisesiyle ortaya çıkardı. Selene çok güzel bir Tanrıça’ydı… Bembeyaz kanatlara ve beyaz parıltılı ışıklar saçan bir taca sahipti.

Gün boyunca elbisesiyle yıkandığı bir ırmaktan göğe doğru yükselirdi. Görüntünün bir hayli erotik olduğunu tahmin ediyorum… Ilık sularda elbisesiyle yıkanmış ve o kılıkla gezmeye çıkmış bir Tanrıça!…

Aşkın gücü!
Bir de Çoban Endymion vardı ki gerçekten saf birisi olduğunu söyleyebiliriz.
Zeus, ölümsüz olmak isteyen Endymion’u kandırmış ve onu hiç uyanmayacağı bir uykuya yatmaya ikna etmişti.
Zeus bütün haşmetinin yanı sıra böyle küçük eğlencelerle vakit geçirmeyi de severdi biliyorsunuz…

Selene bir seferinde gökte dolaşırken, bir mağarada uyuyan Endymion’u fark etti… Ona âşık oldu… Her gece usulca Endymion’un koynuna girdi ve onu sonsuz öpücüklere boğdu…

Artık bu nasıl bir öpüş şiddetiyse -ona da siz karar verin- ki bu aşk macerasının sonunda Selene’nin tam 50 çocuğu oldu…

2002 yılının kasım ayında anlatınca insana biraz deli saçması gibi geliyor ama ne yapalım ki zamanımızdan binlerce yıl önce insanlar bu öykülere inanırlardı.

Birlikte yaşlanmak için…
Bu öykünün anlatmak istediği şuydu: Değişmeden olduğun gibi kalabilmek ancak bir çeşit duygusuzluk sayılan ölüm ile mümkün olabilir. Duygularından arınmış insan ile bir ölü arasında hiçbir fark yoktur…

Selene’nin öyküsünü bana hatırlatan şey geçenlerde aldığım bir okuyucu mektubu oldu. Bir hanım okuyucum şöyle yazıyordu: “Bütün gençliğim Bay Doğru’yu aramakla geçti… Kendi kendime soruyorum: Birlikte yaşlanabileceğim bir Bay Doğru hâlâ bir yerlerde var mı diye?”

Endişeye gerek yok
Gasset, “Yaşamak, daha çok yaşamaktır; insanın kendi yürek atışlarını hızlandırma arzusudur. Yaşam böyle olmadığı zaman hastadır ve kendi ölçüleri içinde bir yaşam değildir” diye yazıyor.

Bitmek bilmez bir ısrarla yaşamının doğru erkeğini arayan hanım okuyucumun bir gün onu bulacağından işte bu nedenle eminim.

Varsın günümüzün Zeus’ları para ve iktidar hırsı, erkekleri duygusuz bir yaşam için kandırarak Endymion gibi olmaya ikna etsin… Günümüzün ‘Selene’leri ne istediklerini ve ne aradıklarını bildikleri sürece insanlık için endişe edecek bir şey yok diye düşünüyorum.