Kültür şoku diye bir şey var. İnsan kendi ülkesinden daha gelişmiş bir yere gidince zamanının önemli bir bölümünü hayıflanarak, özenerek geçiriyor: Neden bizde de yok, neden bizde de böyle değil vs..
İki gündür böyle bir kültür şoku içinde Almanya’da dolaşıyorum.
Ve insan şunu düşünmeden edemiyor: Benim dedemin dedesinin dedesinin dedesinin zamanında buralarda yaşayan insanlar ağaç kökü yerlerken, bizimkiler tencerede yemek pişiriyordu!
Geçmişe öykünmek bir şeyi değiştirmiyor elbette..
Bu kadar basit değil
Türkiye’de yıllardır bir şeylerin değişmesini bekliyoruz. Çoğu zaman buna ihtimal vermesek bile beynimizin gerisinde bir yerlerde bir şeylerin değişebileceğine de inanıyoruz. Ama geri dönüp bir bakıyoruz ki bir arpa boyu bile yol gitmemişiz..
Sanıyorum asıl sorunumuz sadece yüzeysel bazı şeyleri değiştirerek tarihi gidişi tersine çevirebileceğimize inanıyor olmamız..
İki kanun çıkar, üç kararname, bir de AB’ye gir, her şey yoluna girsin!
Bu kadar basit olmadığı çok açık oysa..
Bilinen şeyleri tekrarlayarak insanlar sadece bilinen sonuçlara ulaşabilirler. Bugüne kadar yapageldiklerimizi iyileştirmek, sadece bugünkünden biraz daha iyi duruma gelmemizi sağlayabilir. Köklü bir değişiklik yaratmaz. Oysa bizim aradaki mesafeleri kapatabilmemiz için gerçekten köklü bir şeyler yapmamız gerekiyor.
Çok okundular, çünkü..
27 yıllık gazetecilik yaşamımda başka çok kişiye kısmet olmayan bir deneyim yaşama olanağı buldum. Belki buna şans da diyebiliriz.. Bilmiyorum, bunun o kadar önemi de yok zaten..
Bu süre içinde 4 değişik gazete ve otuza yakın dergi yayımladım. Hepsinin ilk sayılarının künyesinde adım “genel yayın yönetmeni” olarak yazıldı.
Bunları kuru bir övünme payı çıkarmak için söylemiyorum. Zaten hepsini tek başıma da yapmadım, birçok arkadaşımın emeğini çalmak istemem.
Bunu yazmamın nedeni, kendi yaşam dersimi sizlerle de paylaşmak istiyor olmam.
Çıkardığım bu yayınlar içinde bazıları çok başarılı oldu. Hâlâ isimlerini biliyorsunuz, belki çoğunu okudunuz, okuyorsunuz. Posta, Fanatik, Radikal, Tempo, Aktüel, Blue Jean.. Benim en başarılı bulduklarım bunlar.
Bambaşka başlangıçlar
Daha sonra düşündüğümde bunları öteki yayınlarımdan ayıran bir tek temel şeyin olduğunu görüyorum:
Bunları yaparken oyunun kurallarını değiştirdim. Her şeyiyle.. Organizasyonuyla, tanıtımıyla, hazırlanışıyla, fiziki özellikleriyle her şeyi değiştirdim..
O güne kadar yapılanlardan farklı bir şey yaptım. Birçok meslektaşımın bıyık altından gülümsediklerini bile bile “en az çiğnenmiş yolu” tercih ettim. Yapılanların kötü yönlerini düzeltmeye çalışmak yerine, bambaşka bir yoldan giderek bambaşka bir şey yaptım.
Hepsi bugün ayaktalar ve aradan yıllar da geçmiş olsa, her yayın yeni editörlerin elinde yeni kişilikler kazansa da insanlar onları okumaya devam ediyorlar.
Kültür şokuna devam!
Mütevazı sayılmayacak bu kişisel deneyimimden yola çıkarak Türkiye’nin de böyle bir yol izlemesi gerektiğine inanıyorum.
Türkiye’yi değiştirecek büyük projelere ihtiyacımız var. Her şeyi yeni baştan tarif edecek, oyunu bambaşka bir zeminde oynamamızı sağlayacak büyük projelere..
Şu kadar kilometre duble yolla, iki tane barajla, üç tane kuruluşun kanununu değiştirmekle böyle bir proje yapmış olmuyorsunuz. Bunlar herkesin, her şart altında yapabileceği şeyler..
Bize bir “Büyük Türkiye” vizyonu lazım.. Dünya arenasında kartların yeniden dağıtılmasını sağlayabileceğimiz büyük bir dönüşüm projesi..
Bunu bulmadığımız sürece her yurtdışına çıkışımızda “kültür şokları” yaşamaya devam edeceğiz..
Hayıflanarak, özenerek, üzülerek…