R afet El Roman Bey ile kırgın eşi Tuğba Altıntop Hanım’ın “aldatmalı-intikamlı” evlilik hayatını tüm boyutlarıyla gazetelerden, televizyonlardan izliyoruz.
Lafa gelince evlilik sorunları sadece o evlilik bağıyla bağlı iki kişiyi ilgilendiriyor ama çağımız “iletişim” çağı olduğu için her şey medyanın önünde cereyan ediyor.
Bunda küçük de olsa bir reklam kokusu sezmiyor değilim. Ama bu tartışma reklam amacıyla da yapılıyor olsa içinde kadın-erkek ilişkilerine özgü çok güzel detaylar barındırıyor. Bu cumartesi günü artık ağır çekim bir filme dönüşen siyaset haberlerini yorumlamaktansa bu mevzuya takılmayı düşünüyorum, izninizle…
‘Kadın ol da erkeği bağla!’
Bu “Türkoarabesksürreel öykü” El Roman Bey’in eşini aldatma huyundan vazgeçmemesi nedeniyle ortaya çıktı. Altıntop Hanım aldatılmanın intikamını almak için Hürriyet’in pazar ilavesine “soyundu.” Aslına bakarsanız aldatmanın intikamı gerçek hayatta böyle alınmaz, ama Altıntop Hanım’ın aklına zararlı fikirler düşürmenin zamanı olmadığı için bu konuyu es geçiyorum.
İş dönüp dolaşıp erkeklerin “monogami” ile başlarının pek hoş olmamasına bağlanıyor. Geleneksel Türk yaklaşımı başka birçok konuda olduğu gibi bu konuda da sorumluluğu “kadın ol da erkeğini evine bağla” diyerek yine evliliğin kadın olan tarafına yüklüyor ama bu, erkeğin “tek eşle yetinmeme” durumunu da açıklamaya yetmiyor.
Geçenlerde bir e-posta ile bana ulaşan bir karikatürde bir erkek (bakınız şekil 1) ile bir kadının düşünme (bakınız şekil 2) biçimleri resmedilmişti. Bunun basit bir espri olduğunu düşünmeyin sakın. Tümüyle gerçeği ifade eden bilimsel bir çizim bence bu…
Sevişerek anlaşabilirler!
Columbia Üniversitesi’nden Dr. Alon Gratch “Eğer erkekler sahiden dilsiz olsalardı seksle iletişim kurarlardı. Aslında birçok erkek için seks hariç her şey seksle ilgilidir. Cinsel arena erkeklerin sonuçta cinsellikle hiçbir ilgisi olmayan duygusal çatışmalarını doğallıkla yaşadıkları yerdir” diye yazıyor. (Dr. Alon Gratch, Erkekler Dile Gelse, Doğan Kitap, Çeviren: Sibel Sakacı.)
Dr. Gratch’ın “seks hariç her şey” diye tanımladığı hususlar şunlar: utanç, duygu yokluğu, kendine dönüklük, erkeğe özgü güvensizlik, saldırganlık ve kendine dönük yıkıcılık…
Harvard Tıp Okulu’nda ilk kez düzenlenen “erkekleri anlama konferansı”nı da veren tek bilim adamı olduğuna göre uzmanlığını tartışamayacağımız Dr. Gratch şöyle yazıyor:
Doğalarında var!
“Evrim açısından bakıldığında, erkeklerin üreme gündemlerini yalnızca daha fazla seks yaparak dişilerden çok daha fazla geliştirebildikleri gerçektir. Dişiler ne yaparlarsa yapsınlar bir seferde bir kereden fazla hamile kalamazlar. Kültürel açıdan bakıldığında psikiyatr Robert Stoller’ın da ortaya koyduğu gibi toplumumuzdaki erkeklerin cinsel anlamda yaramaz olmaları beklenir. Bu, kızlara kendilerini erkeklerden korumalarının erken yaşlarda öğretilmesinden de bellidir. Biyolojik olarak cinsel organlardaki önemli farklılıklar kadar hormonlarda da farklılıklar vardır. Örneğin erkeğin cinsel olarak uyarılması için genelde daha kısa bir süre ve o kadar doğrudan olmayan bir uyarı yeterlidir. Erkek çocukların ağır evrimsel, kültürel ve hormonal baskıların kontrolü altındaki cinsel tepkilerinin basitliği, duygusal çatışmalardan kaçmak ya da bunlarla başa çıkmak için güçlü bir ödül olan uyarılma ve orgazmın peşinde koşma olasılıklarını arttırır.”
Tek engel aşk
Bilimsel olarak da tespit edildiği gibi erkekler uçan kuştan tahrik olmaya meyilliler ve kendilerini kontrol etmeleri de her zaman mümkün olamayabiliyor. Benim tezim şu: Erkeği başka kadınların cinsel çekimlerine kapılmama konusunda koruyacak tek şey bir kadına aşk ile bağlı olmaktır.
Eğer bir ilişkide aşk bitmişse, erkek başka çekimlere kolayca kapılacaktır… Bunun nedeni esasen sevgi açlığından başka bir şey değildir.
Dr. Gratch, sevgi açlığı çeken erkeklerin ezici çoğunluğunun bunu cinselleştirdiklerini yazıyor. Yetişkin erkek, şu ya da bu nedenle girdiği depresyonda cinselliği Prozac ile karıştırıyor, kadınların sıcak ve teslim olmuş bedenlerini anti depresan olarak kullanıyor.
Bir de şunu belirteyim: Bu pilav daha çok su kaldırır, bu konuya yine döneceğiz, çünkü köşenin alt çizgisine dayandık bile…