İster döv, ister aldat, yeter ki boşanma!
Türkiye’de aldatıldığını öğrenen kadın ne yapar? Efes Pilsen’in yaptırdığı Türkiye Kadın Profili Araştırması, kadınlarımızın yüzde ellisinin aldatmayı affetmeyeceğini söylediklerini ortaya koyuyor. Tersinden okuyacak olursak yüzde ellisi aldatmayı her koşulda affediyor.
Bana soracak olursanız, bu oran daha yüksek olmalı. Evet, kadınlar iş lafa geldiğinde aldatıldıkları takdirde hemen boşanacaklarını söylüyorlar ama çoğunluğu bu gerçekle yüzleştiğinde fikrini değiştiriyor.
Geçtiğimiz hafta böyle iki örnek olayla karşılaştık. Rafet El Roman’ın eşi Tuğba Altıntop, aldatılmaya tepkisini “mayolu resimler çektirerek” ortaya koydu.
Magazinin çektiği ‘fotoğraf’
En az onun kadar tanınmış bir başka hanım, Şehnaz Tuna da önce polisler ve çilingirlerle eşini evde başka kadınlarla “basmaya” gitti ama eli boş döndü…
Polisin hangi yasanın hangi maddesine uyarak bu baskına karıştığını anlamak zor. Bu olsa olsa zinanın suç olduğu geçmişten kalan bir alışkanlıktır deyip geçelim. Ama Şehnaz Hanım’ın olayın ardından yaptığı açıklamalar, bir magazin haberinin toplumun fotoğrafını çekmekte ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor.
Birçok kişi, sırf böyle konuşmak moda olduğu için gazetelerin magazin haberlerini küçümsüyor. Ama o haberlerin de satır aralarını okuyarak, toplumun geneli hakkında ciddi fikirler edinebiliriz.
Şehnaz Hanım olayın ertesinde Hürriyet Muhabiri Kubilay Keskin’e iki üniversite bitirmiş bir psikolog olarak aldatmayı asla affedemeyeceğini söyledi. Boşanma davası açtığını bildirdi.
İki üniversite bitirmiş…
Gazeteye “iki üniversite bitirmiş bir psikolog” olduğunu açıklayan Şehnaz Hanım şunları da söyledi: “Beni dövmesine, vurmasına bir şey söylemem; erkektir yapar derim, affederim. Ama aldatılmayı affetmem.”
İki üniversite bitirmiş bir psikolog, “erkektir, kadını döver de sever de” diyebiliyorsa, bu ülkede verilen üniversite diplomalarını ne yapmak gerekir diye düşünüyorum. Ve aklıma ilk geleni de burada yazamıyorum, annem çok kızar diye…
Çifte diplomalı psikolog Şehnaz Hanım, ertesi gün de Posta Muhabiri Bekir Saçar’ın sorularını telefonda yanıtlamış. Bu kez şöyle konuşuyor: “Eşim Bodrum’dan dönmüştü. Buluşup konuşacaktık. Telefonu uzun süre cevap vermeyince hayatından endişe edip polisle evine gittim. Eşim kendinden geçmiş uyuyordu. Boşanmıyorum. Evliliğimi kurtarmak için ne gerekirse yapacağım…”
Bunu hiç yadırgamadım.. Şehnaz Hanım, bu konuda ne ilk örnek, ne de son olacak..
Hillary bile böyleyse…
Sadece Türkiye’de değil, zengin fakir ayrımı yapmadan dünyanın birçok yerinde kadınlar böyle davranıyorlar. Hillary Clinton gibi dünyanın gözü önünde aldatılan bir kadın bile kocasını boşamaya kalkışamıyor. (Kadının boşanamamasını salt maddi nedenlerle açıklama eğiliminde olanların Clintonlar olayını tekrar düşünmelerini öneriyorum.) Bu açıdan Şehnaz Hanım ile Tuğba Hanım alışılagelmiş bir çizginin devamını temsil ediyorlar sadece..
Büyü de kocana köle ol!
Birçok kadın için evlilik olmazsa olmaz bir şey. Çünkü küçüklüklerinden itibaren böyle yetiştiriliyorlar, bunu öğrenerek büyüyüp evleniyorlar… Çünkü çok küçüklüklerinden başlayarak onlara “kız çocuk gibi davranmalarını” öğretiyoruz, erkeklerden farklı ve “ikinci sınıf” olduklarını beyinlerine kazıyoruz, özgüvenlerini daha oluşmadan parçalıyoruz…
Çocukluğu ve genç kızlığı boyunca “evlenip yuva kurmaya, çoluk çocuk sahibi olup, onlar için saçını süpürge etmeye şartlandırılmış kadın” sonunda bunu elde ettiğinde de sırf yuvasını korumak için olmadık aşağılanmaları normal karşılıyor, dayağı, aldatılmayı sineye çekiyor…
Bu yüzden, tarihin bu döneminde bile çağdaş toplumlardaki kadınların en önemli sorunu hâlâ “özgüven”.
Özgüven sorunu…
Burada tabii akla şu soru da geliyor: Erkekler, özgüveni olan bir kadın isterler mi? Bu soruya bir başka yazıda yanıt arayacağız. Bugün Nathaniel Branden’in “Kadının Özgüveni” isimli kitabında yazdığı şu satırlarla bitirelim: “Özgüveni olan kadın ve erkekler birbirlerini doğal olarak çekerler. Ne yazık ki, güvensiz kadın ve erkekler de birbirlerini bulur ve yıkıcı ilişkiler kurarlar.” (Nathaniel Branden, Kadının Özgüveni, Sistem Yayıncılık, Çeviren: Betül Çelik.)