Pazar gününün gazetelerinde Fenerbahçe – Ankaraspor maçının eleştirilerini okurken dikkatimi çekti. Bazı yorumcular Fenerbahçe’nin “ağır çekim” oynadığından yakınıyorlardı. Aralarında Can Bartu gibi Fenerbahçe’nin son iki sezonki oyununu hiç beğenmeyen yorumcuların da olduğu bir grup ise aksi fikirdeydi: Fenerbahçe sezonun en iyi oyunlarından birini oynadı!
Cumartesi günü Fenerbahçe’yi, önceki haftalardan farklı kılan neydi?
Fark, orta sahadaydı.
Aurelio ve Serkan’ın yanında bu kez Selçuk da vardı ve Alex böylece rakip yarı alana daha yakın oynama olanağı bulmuştu. Önder Turacı defansın sağ kanadındaydı. 
Böylece Fenerbahçe bu sezonun istatistiklerini de altüst etti ve “top çalma”da bir rekor kırdı.. Böylece rakip, hızlı kontratak oyuncularına rağmen pozisyon bulmakta zorlandı, oyun kuramadı.
Ancak bu tabloda Tuncay ve Serhat’ın olmayışları da oyunu ağırlaştırdı. Rakip defansın arkasına atılan toplara hamle yapılamadı, kanat atakları yeterince olgunlaşamadı. 
Bu da Fenerbahçe’nin önceki maçlarından daha az pozisyon bulmasına yol açtı.
Ama yine de direkten dönen üç topu ve verilmeyen penaltıyı da bir kenara not etmekte yarar var.
Benim kişisel görüşüm şu ki Daum, Ankaraspor maçında Sparta Prag maçının provasını yaptı ve bence başarılı da oldu. 
Fenerbahçe’nin UEFA Kupası’na katılabilmesi için Prag’dan en az bir puanla dönmesi gerekiyor. Ve Ankaraspor maçındaki kadro yapısı ve oyun anlayışı bu sonucu hatta daha da fazlasını sağlamaya yetebilir.
Sezon başından beri Fenerbahçe ile ilgili Fanatik’te yazdığım maç kritiklerinde şunun altını çizdim: Tuncay, Alex, Van Hooijdonk ve Serhat gibi oyunun savunma kısmına pek katkısı olmayan dört oyuncunun birarada kadroda olması Fenerbahçe orta sahasını zayıflatıyor. 
Sadece Fenerbahçe değil, dünyanın hiç bir takımı böyle bir lüksü kaldıramaz.
Türkiye’deki maçlarda bunun zararını Fenerbahçe pek görmedi ama Şampiyonlar Ligi’nde bunun nelere mal olduğunu gördük.
Dolayısıyla cumartesi geceki takım, Fenerbahçe’nin deplasmanlarda güçlü takımlara karşı oynayacağı oyunu oynadı. Daum bir sürpriz yapmazsa Prag’da, Trabzon’da ve Ali Sami Yen’de de bu oyunu ve bu kadroyu göreceğiz. 
Eğer Tuncay sakat olmasa ve Hooijdonk’un yerinde oynayabilseydi bu kadronun çok fazla pozisyon da üretebileceğini düşünüyorum.
Bir not da Deniz için ekleyeyim: Deniz, Luciano’nun hastalığında onun yerini gayet iyi doldurdu. Demek ki oyuncuları oyunları nedeniyle eleştirmeden önce nerede ve nasıl oynatıldıklarına da dikkat etmek gerekiyor. 
Trabzon’da Serkan ve Selçuk olmayacak. Benzer bir oyun düzeni için bu 15 günlük arada Kemal’in mutlak surette hazır olması gerekiyor.
Farklı ses!
Pazar günü NTV’de Hamburg-Schalke maçı vardı.
Spiker Okay Karacan bugüne kadar Türkiye liglerinde tanık olmadığım bir anlatım tarzı seçmişti. Maçı anlatırken ev sahibi Hamburg’un tarihi, kültürel özelliklerinden bahsetti. Beatles’ın ilk kez Hamburg’un St. Pauli semtindeki Star müzikholünde sahne aldığını… 
Besteci Brahms ve eski Almanya Başbakanı Helmut Scmidt’in Hamburglu olduğunu…
İngiliz Kevin Keagan’ın iki yıl Hamburg’da oynadığını hatta burada bir müzik kaseti çıkardığını anlattı.
Muhtemelen maçın sonucunu birkaç gün sonra unutacağım ama bu bilgiler hep hafızamda kalacak.
Ukranya / Ukrayna
Kelimelerin yanlış telaffuzu deyim yerindeyse beni deli ediyor. Sanırım bu hafta da böyle geçecek. Herkesin dilinde bir “Ukranya”dır gidiyor.. Futbol dünyamızın en okumuşları bile rakibimizin adını doğru söyleyemiyor. Hatırlatayım: Maç yapacağımız ülkenin adı Ukrayna’dır, “Ukranya” değil!…
Bir kitap
Futbolun Arka Bahçesi
ESKİ milli kaleci Fatih Uraz, değeri pek anlaşılamayan ilginç bir futbolcuydu. Futbolu bırakırken “vurgun yapmak” gibi gördüğü için jübile yapmayan Uraz, iki senedir ABD’de Virginia Teknik Üniversitesi takımında kaleci antrenörlüğü yapıyor. Uraz’ın ikinci kitabı “Futbolun Arka Bahçesi” bir futbolcunun meslek yaşamında karşılaştığı ilginç olayları mizahi bir gözle anlatıyor.
