Fransa’daki, Avrupa Anayasası Referandumu’nun sonuçları, “Avrupa Birleşik Devletleri” hayaline belirsiz bir süre için veda edilmesi anlamına geliyor.
Üye ülkelerden birinin ya da birkaçının Anayasa’yı onaylamaması durumunda nasıl bir yol izlenebileceği Avrupa Birliği Konseyi’nce belirlenecek.
Ancak Anayasa’nın kabulü ile ilgili süreç henüz tamamlanmamış durumda.
Bu durumda 2006 yılının baharına kadar beklemek gerekiyor.
Sorunu içinden çıkılmaz hale getiren şey esas olarak da bu olasılık..
Yeni bir kabul süreci
Anayasa’yı kabul etmeyen başka ülkeler de olursa, nasıl bir pazarlık süreci işleyecek?
Anayasa’yı kabul etmeyenler, Anayasa’yı kabul edenleri yeniden müzakereye razı edebilecekler mi?
Bu siyaseten pek mümkün görünmüyor.
Eğer bu gerçekleşirse ortaya çok ilginç bir durum çıkacak: Anayasa’yı kabul etmeyen ülkelerde ortaya çıkan irade, kabul edenlerden daha yüksek bir irade mi ki yeniden pazarlık söz konusu olsun?
Eğer böyle bir olasılık ortaya çıkarsa, bu yeni bir Anayasa yapmak anlamına gelecek.. Bu durumda, daha önce Anayasa’yı kabul eden bütün ülkeleri de içine alan yeni bir “kabul süreci” gerekecek ki onun da nasıl sonuçlanabileceğini bugünden kestirebilmek olanaklı değil.
Özel statülü Fransa!
Tablo böyle olunca bugünden görünebilecek bir tek durum var: Fransa’ya ve Anayasa’yı kabul etmeyecek öteki üye ülkelere “özel statü” tanımak!
Türkiye’ye başından beri “özel statü” verilmesini isteyen Fransa’nın kendisinin “özel statülü üye” durumuna düşmesi de kaderin bir cilvesi olsa gerek!
Bunu yapmak da, yazıldığı ve söylendiği kadar kolay değil elbette..
Avrupa Birliği’nin kurucusu olan Fransa, sadece bazı ekonomik imtiyazlar ve bazı sınırlı siyasi haklarla tatmin edilebilir mi?
En başa dönülüyor
Fransa’da “Hayır” kampanyası yürüten ve sonunda da başarılı olan siyasi çevrelerin büyük bir olasılıkla hiç düşünmedikleri bir tablo çıkıyor şimdi..
Bu da Avrupa Birliği’nin “en başa” dönmesinden başka bir şey değil..
“En başa dönmek” derken, elbette Avrupa Demir-Çelik Birliği’ne dönüşü kastetmiyorum.
Kastettiğim şey, bir Avrupa Anayasası aracılığıyla üye devletlerin bazı egemenlik haklarını, Avrupa Birliği’ne devretmeleri ve siyasi birliğin bu yolla gerçekleşmesi düşüncesinin ortaya çıktığı dönemdir.
Bu da Avrupa Birliği’ni salt bir ekonomik birlik haline getirmekten başka anlama gelmiyor.
Türkiye için kolaylaşacak
Bu tablo Türkiye açısından üyelik sürecinin daha kolaylaşması anlamına gelecek.
İkisi Türkiye için olmak üzere üç açıdan: Birincisi Avrupa Anayasası’nın öngördüğü egemenlik devrinin gerçekleşmemesi, Türkiye’deki AB karşıtı muhalefetin azalması sonucunu doğurabilir.
İkincisi, Türkiye, Kopenhag ve Maastricht Kriterleri’ne uyum için zorlanırken, bir de Anayasa’nın getirdiği yeni uyum problemleriyle uğraşmak zorunda kalmayacak..
Üçüncüsü ise Avrupa’daki Türkiye karşıtları açısından: Artık ortada bir siyasi birlik sorunu da kalmayacağına göre, Türkiye’nin ekonomik bakımdan AB’nin bir parçası olarak kalması, bu ülkelerde esasen ırkçılıktan kaynaklanan Türkiye karşıtı muhalefeti yumuşatabilir.
Fransızlar, Türkiye’ye “Hayır” diyeceğiz derken, Türkiye’nin işlerini kolaylaştırmış gibi görünüyorlar.. Bu da kaderin bir başka cilvesi!