Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Genel seçim yöntemiyle parti kongresi

 Yarışçı tabiriyle “son düzlüğe” girdik… Artık yakın bir savaş tehlikesi belirmedikçe TBMM toplanmayacak ve 4 Kasım sabahı Türkiye yeni bir Meclis seçmiş olacak.
Seçim barajının yüksekliğinin, birçok partinin bu seçim sonucunda Meclis’te temsil edilememesi sonucunu yaratacağını biliyoruz. Bunun demokratik bir sonuç olacağını söyleyemeyiz.

Ancak şunu da unutmamak gerekiyor ki seçim barajının yüksek tutulmasının nedeni “yönetebilir bir Meclis” arayışlarının sonucuydu. Ve bugün barajın yüksekliğinden şikâyet eden partilerin birçoğu zamanında barajın indirilmesine karşı çıkanlardan oluşuyor.
Türkiye’nin ciddi bir siyasi istikrar sorunu var.
Seçimlerin bir türlü zamanında yapılamıyor olması, sürekli erken seçimlerde çare aranması bu istikrarsızlıktan kaynaklanıyor.
İstikrarsızlığın en temel nedeni seçim barajının yüksekliği değil, siyasi partilerimizin kendilerini yenileme yeteneğinden yoksun olmasıdır.

Parti disiplini denen şey
Türkiye’nin anayasal düzeni “parlamenter demokrasiyi” benimsiyor. Parlamenter demokrasi demek her şeyden önce parti disiplini demek…
Ancak bizde “parti disiplini” denen şey, partiyi bir kez ele geçirenin bir daha o koltuktan koparılamaması anlamına geliyor. Parlamenter sistemde, parti disiplinini kurmayı ve korumayı sağlayan en önemli mekanizmanın parti içi demokrasi olduğu gerçeği ihmal ediliyor.
Siyasi Partiler ve Seçim Kanunları, partiyi bir kez ele geçirenin bir daha o koltuğu bırakmamasını sağlayan hükümlerle dolu. Parti kongreleri neredeyse tümü atanmış delegelerle yapılıyor, milletvekilleri adaylarını da partinin en tepesindeki klik belirliyor.

İlk oy kaybı değil
Bugün ANAP’ın barajın altında kalacağını gösteren araştırmalar var. Bu ANAP’ın ilk oy kaybı değil. Bu parti düzenli olarak oylarını zirveye taşıdığı 1983 seçimlerinden beri oy kaybediyor. Ya da barajı ancak geçebileceği öngörülen DYP… Bu parti de düzenli olarak her seçimde oy kaybediyor… CHP de bir başka ilginç örnek. Bu seçimlerde oyunu artıracak gibi görünüyor ancak bu artış hiçbir şekilde partiyi tek başına iktidara taşımaya yetecek gibi de değil…
Örneğin İngiltere’de bu olmazdı… Kaybedilen seçimin ardından parti içi demokrasi mekanizmaları harekete geçer, oy kaybının nedenleri bulunur, bunun nedeni programsa, program yenilenir ve mutlaka lider değiştirilirdi. Böylece her yeni seçimde sandığa giden seçmen, karşısında yeni bir lider ve program bulurdu… İngiltere’de büyük kitle partilerinin daha marjinal unsurlara oy kaybetmemesinin en önemli nedeni budur.

Onlar ayıklayamayınca…
Bizde partilerin kendi içinde yapması gereken ayıklama, partiler bunu yapamadıkları için mecburen genel seçimlerde yapılıyor. Parti kongresinin yerini ister istemez genel seçimler alıyor… Seçmen daha önce oy vermediği halde yine karşısında gördüğü programı ve lideri cezalandırıyor. Ve her seferinde karşısında yine aynı isimleri gördüğü için bu kez daha önce oy vermeyi aklından bile geçirmediği marjinal unsurlara yöneliyor. Geçen seçimde MHP’nin, bu seçimde AKP’nin yükselişinin nedeni de budur.
Eğer ANAP, DYP, CHP, DSP gibi kitle partileri kendilerini yenileyebilselerdi, yeni isimlerle ve yeni programlarla halkın karşısına çıkabilselerdi bu olmayacaktı.
Türkiye’de demokratik temsil sorunu, barajın yüksekliğinden değil, lider kadroların her türlü seçim yenilgisine rağmen bir türlü partinin başından uzaklaştırılamıyor olmasından kaynaklanıyor…