Kültür Bakanı aslında bir gerçeği dile getirdi
Kültür ve Turizm Bakanı’nın fotoğrafını nerede görsem artık rahmetli anneannemden duyduğum bir sözü hatırlayacağım: Dilim, başıma giydirir kilim!
Daha ayağının tozuyla Rus turistler hakkında söylediği ve sonra saçmalığını kendisinin de kabul edip özür dilediği sözlerinden sonra şimdi de “şairlerin” boy hedefi..
Suçu, “Şiir az gelişmiş, roman gelişmiş toplumların sanatıdır” demesi..
Önceki günkü Milliyet’te değişik edebiyatçıların bu konuda Bakan’ı eleştiren sözleri yayımlandı.
Bakanı “cehalet”le suçlayanlar bile oldu.
Tartışmanın bu şekilde uzayıp gitmesi bana şunu düşündürtüyor: Bizim ülkemizde bir sözü kimin söylediğine daha çok dikkat ediliyor, ne söylendiğine değil!
Öyle görünüyor ki bu sözleri söyleyen kişinin AKP’li bir bakan olması esas tepkinin nedeni.
Roman geç keşfedildi
Biliyorum bunu söylediğim için bana da kızacaklar belki ama Kültür Bakanı aslında bir gerçeği dile getirdi..
Roman, bildiğimiz edebi türler içinde en yeni olanı.
Matbaanın icadı ve o ürünü okuyacak geniş bir kentli kitlenin ortaya çıkmasından sonra “keşfedildi”..
Dünyada yazılmış ilk büyük romanın 1605 yılında yayımlandığını hatırlayalım. (Cervantes, Don Kişot)
Roman, insan yaşamının destana ya da trajediye sığmayan, şiirsel olmayan sıradan yönlerini içerebilen bir edebi tür.
Hegel’in şu sözlerini de hatırlayalım: “Roman, modern burjuva destanıdır..”
Alman filozof Fichte de şöyle diyor: “Roman, mutlak günahkârlık çağının biçimidir.”
Lukacs bu sözün “insan yaşamının değersizleşmesiyle” ilişkisine dikkat çekiyor ki bu da kentleşme ile ortaya çıkan bir kavram..
Türkiye’de yayımlanan ilk roman ise 1872 tarihini taşıyor: Şemsettin Sami’nin, “Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat”ı..
Kentliler sayesinde
Roman, esas olarak kentleşme ve burjuvazinin ortaya çıkmasıyla oluşmuş bir tür..
Ve o dönemin Türk toplumunun, henüz bu sürecin başında olması bir tek sonuç verdi: Bizde roman, Fransız romanlarının çevirisi ve taklidiyle başladı ve uzun süre de kendine uygun bir ortam bulamadığı için gelişemedi..
Fethi Naci’nin de bir vakitler “Türkiye’de roman yazılmadı” dediğini ve gürültülü tepkilerle karşılaştığını hatırlıyorum.. Sanıyorum onun sözünü etmeye çalıştığı şey de bu gerçekti aslında..
Bugün ardı ardına genç romancıların eserleri yayımlanmaya başladıysa bunun nedeni de budur..
Türkiye artık köylü toplum olmaktan kentli toplum olmaya doğru evriliyor ve kentliler artık bu ürünü çok sayıda tüketebilecek kadar kalabalık hale geldiler!
Şiir, binlerce yıldır var
Şiir ise ondan çok çok daha eski ve dilin anlam, ses ve ritim öğelerini belirli bir düzen içinde kullanarak olayları, duyguları anlatan bir edebi tür..
Ezberlenmesi kolay.. Yazılmasına ve matbaada basılmasına gerek kalmadan da dilden dile gelecek kuşaklara aktarılabildi..
Türkiye’de de, dünyanın başka yerlerinde olduğu gibi şiir binlerce yıldır yazılıyor.
Ve binlerce yıldır üzerinde çalışılan bir türün, yeni gelişmekte olan bir türden daha gelişkin olması doğal.
Tıpkı 400 yıldır roman yazılan Batı ülkelerine göre, ancak 133 yıllık bir geçmişi olan romanımızın daha geri olması gibi..
Ve şunları da düşünelim: Neden dünyanın geri kalmış bölgelerinde yazılıp dünya çapında etki yaratabilen romanların sayısı iki elin parmaklarıyla sayılabiliyor.. Ve neden Türk edebiyatının en büyük ismi; Nâzım Hikmet, bir şair? Ve neden örneğin “İran edebiyatı” denilince aklımıza büyük şairler geliyor da hiç romancı gelmiyor?