İsmet İnönü ve Süleyman Demirel hükümetlerinde Başbakan Yardımcılığı ile Milli Savunma ve Adalet Bakanlığı görevlerinde bulunan rahmetli Hasan Dinçer’i rahatsızlığı sırasında evinde ziyaret etmiştim.
O günlerde kamuoyunda, bazı bakanların özel harcamalarını, bakanlıklarına bağlı çeşitli kuruluşlara ödettiklerine ilişkin haberler tartışılıyordu.
Hasan Dinçer, kitaplığındaki bir çekmeceyi açtı ve bir avuç içine sığabilecek büyüklükte dört – beş tane makbuz koçanı çıkardı. Dinçer’in bakanlığı döneminde alınmış, ama sarf edilememiş ve bir kenara atılmış, yanlış hatırlamıyorsam her biri 25 kuruş değerinde makbuzlardan oluşan üç dört koçan..
Yazılı olmayan kurallar
Hasan Dinçer bu makbuzların ne işe yaradığını da anlatmıştı. Her ay başında özel kalem müdürleri bu koçanlardan onlarca deste alıyor ve ücretini de bakanlar bizzat kendi maaşlarından ödüyorlarmış.
Sonra şu ya da bu nedenle makama ziyarete gelenlere ısmarlanan çaylar, kahveler ve gazozların ücretleri bu koçanlardan koparılarak çay ocağına ödeniyormuş.
O küçücük makbuzları elime aldığımı ve uzun uzun incelediğimi hatırlıyorum.
“Görgü”nün ve yasalarda yazılı olmayan “ahlak kuralları”na uymak için gösterilen özel bir titizliğin somut örnekleri bu küçük kâğıtçıklar diye düşünmüştüm.
Siyasette şu ya da bu şekilde bir mevkiye gelenlerin, milletvekili ve bakan olanların hiç aklından çıkarmamaları gereken ve yazılı olmayan kurallar bunlar.
Yıldırım’ın ‘icraatları’
Vatan Gazetesi bir süredir Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın bakanlığı ile ilgili bazı konularda yaptığı “icraatları” yayımlıyor.
Oğlunun Türk limanları ile yabancı limanlar arasında yolcu taşımak için satın aldığı bir gemi ve eskiden çalıştığı bir şirket ile ilişkisi olan bir denizcilik şirketine bazı avantajlar sağlandığına ilişkin yayınlar..
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan iddialarla ilgili olarak geçen gün yaptığı konuşmada “gerek muhalefet ve gerekse bazı medya kuruluşlarının ‘iftira at, tutmazsa iz bırakır’ mantığıyla yaklaşım tarzları hiç hoş değil” dedi.
Ulaştırma Bakanı ise bir süredir konuyla ilgili soruları “Konu yargıya intikal etmiştir, yargıda sorun çözülecektir” diye geçiştiriyor..
Belgelerle açıklanabilir
Şunu söylemek istiyorum önce: Gazetelerde yazılan iddialar (yani bakanın oğlunun bir gemi satın alması, bir şirkete devletin bir gemisinin kiralanması gibi iddialar) yargının çözebileceği iddialar değil.
Bunlar doğruluğu ya da yanlışlığı belgelerle kolaylıkla ortaya konabilecek iddialar. Nitekim gazetelerde yayımlanan haberlerdeki ayrıntılar bu olayların gerçekten de olmuş olabileceğini gösteriyor.. Zaten bakan da ilk açıklamalarında “Oğlum başka iş bilmiyor ki?” diyerek gazetelerde yazılan somut olayların doğru olabileceğinin işaretlerini vermişti.
Vicdanına kalmış…
Bu olayda bakanın yapacağı şey de bunu, yani yapılan yayınların doğru olmadığını gösterecek belgeleri ortaya koymak olmalıydı.. Görevi gereği bu tür belgelere en kolay ulaşabilecek kişi Binali Yıldırım’dan başkası da değil..
Meselenin yargıya yansıması bu açıdan, suskunluk için bir gerekçe olamaz..
Burada yargının karar vereceği şey bakan ile iddiayı ortaya atan gazetenin yayınları arasındaki sorun olabilir.. Davanın hangi gerekçeyle açıldığını şu anda bilemiyoruz ama muhtemelen gazetenin yayınlarında bakanı rahatsız eden ve kişilik hakları ile ilgili olduğunu düşündüğü bazı konular olmalı..
Yargı buna karar verecek: Gazete bakana hakaret etti mi, etmedi mi?
Mahkemenin kararı, karar ne yönde olursa olsun yayımlanan haberlerin doğruluğunu ya da yanlışlığını göstermeyecek..
Sorun en temelinde bir etik sorunu çünkü.. Ve buna karar verecek merci yargı değil, her şeyden önce iddianın muhatabının vicdanı olmalı..