Bir büyücü tarafından önce kurbağaya dönüştürülen ama sonra bir prensesin öpücüğüyle yeniden eski haline dönen prensi anlatan masalı bilmeyen kaç kişi var aramızda?
Bunu elbette herkes biliyor.
Küçük bir çocukken masalın bende asıl ilgi uyandıran tarafı, prensesin nasıl olup da o çirkin kurbağayı öpme cesaretini gösterdiğiydi.
Çünkü benim çocukluğumda bırakın bir kurbağayı öpmeyi, onu avucunuzun içine almanın bile ellerinizde “siğil”ler çıkaracağına inanılırdı.
Sanırım, biraz da bu nedenle bu masal bana hiç inandırıcı gelmezdi.
Prens, kurbağaya dönüşebilir
Geçenlerde yayımlanan bir kitabı elime ilk aldığımda, çocukluğumun bu anıları gözümün önünde canlandı. (Kurbağa Prens – Yetişkinler İçin Bir Masal, Stephen Mitchell, Çeviren: Ayşe Çavaş, Oğlak yayınları.)
Mitchell’in masalı şöyle başlıyordu:
“İki tip kadın vardır. Prensle evlenenler, kurbağayla evlenenler. Bir kurbağa asla bir prens olamaz, ancak bir prensin tipik bir evliliğin olağan akışı içinde azar azar, hatta gözle görülemeyecek kadar usul usul, gitgide bir kurbağaya dönüşebildiği, geniş kitlelerce kabul görmüş bir gerçektir. Yirmi beş yıl sonunda bir kadın bir sabah uyandığında, yanında vaktiyle âşık olduğu prensini hâlâ buluyorsa, ne diyebiliriz, ne mutlu ona!”
Standart aksesuvarlar
Bu kadar “davetkâr” bir girişin ardından kitabı okumamam mümkün değildi. Ben de öyle yaptım..
Bütün hikâyeyi burada anlatıp kitap okumayı bir zevk edinenlerin heveslerini kursaklarında bırakacak değilim.
Ama “kıssadan hisse”yi söylemek zorundayım, çünkü bugünkü yazımın konusu “hisse”nin içinde gizli..
Mitchell, bir kurbağayı bir prense dönüştürecek büyük değişimin sırrının dört şeyde olduğunu yazıyor:
Kesin bir bilinçsizlik, duvara fırlatılmaya rıza göstermek (prenses, öptükten sonra kurbağayı bir duvara fırlatıyor), sabır (çünkü fırlatılmayla duvara çarpma arasında geçen süre bazen onlarca yıl sürebiliyor), hayal gücü yüksek bir kadının sevgisi..
Masalın anlatıcısı ben olsaydım, benim kıssadan hissem bir tane olurdu: Hayal gücü yüksek bir kadının sevgisi..
Çünkü insan türünün erkekleri için kesin bir bilinçsizlik ve başına gelecek olanlara rıza göstermek durumları, kadın – erkek ilişkileri söz konusu olduğunda “standart aksesuvarlarımız” arasında yer alıyor..
Bütün mesele hayal gücüyle beslenen derin bir sevgiye sahip bir kadına rastlamakta…
Değişimi yanlış anlardık
Bizler gibi sakallı ve pasaklı erkekleri öpme cesaretini gösterecek bir kadının gerçekten iyi bir “hayal gücü”ne ihtiyacı olmalı.. Ve yaşamı bizler için değiştirip bir şölen haline getirecek derin bir sevgi…
Erkeklerin duygusal açıdan kadınlara göre daha “sığ” oldukları genel kabul gören bir durum.. Gasset’in de dediği gibi erkeklerin iç yaşamları sözcüklerin ötesine taşmıyor çoğunlukla..
İçimizdeki gizli “prens”i ortaya çıkaracak bir katalizöre gereksinim duyuyoruz.
Bu bir kadının sevgisinden başka bir şey de olamıyor hiçbir zaman..
İlk gençlik yıllarımızda bunu yatılı okuldaki arkadaşlarım gibi ben de bilmiyordum tabii..
Bu yüzden bir kızla “çıkmaya” başlayan arkadaşlarımızdaki değişimi hep yanlış anlar, “Bir kız bulunca nasıl da değişti namussuz” diye söylenirdik..
Bu değişimin gerçekte çok iyi bir şey olduğunun farkında bile değildik.
Bir erkeğin yaşam ufkunu genişletip yaşam içinde duruşunu değiştirecek şeyin bir kadının sevgisi olduğunu çok sonra öğrendik..
İyi ki de öğrenmişiz!