Çin Halk Cumhuriyeti neredeyse çeyrek yüz yıldır kapitalist yöntemlerle kalkınmaya çalışıyor.
Bir yandan özel mülkiyet üzerindeki kısıtlamalar kalkarken, diğer yandan da yabancı yatırımcılar bu ülkede yeni iş alanları açmak için birbirlerini çiğnercesine Çin’e akın ediyorlar. 
2002 yılının ilk dört ayında Çin’e gelen yabancı sermaye miktarı 14 milyar doların üzerinde. Bir yıl içinde Çin’e gelen yabancı sermaye 50 milyar doları geçiyor.
Bizim rüyasını bile görsek hayra yormakta zorlanacağımız bir gelişme.. 
Mao’nun büyük kültür devriminin izleri siliniyor. Mao’nun bizzat kendisi bile artık hediyelik eşya satan küçük dükkanların sermayesi olmuş durumda.
Bir köy var uzakta
Geçenlerde National Geographic’te ilginç bir haber okudum. 
Küçük bir köy olan Nancye’de halk, kapitalizmin ilerleyişine tepki duymaya başlamış. Ve tekrar eski günlere dönmeye karar vermiş.
Köyün ortak arazisi eskiden olduğu gibi birlikte işleniyor ve herkes ihtiyacına göre bu üretimi paylaşıyor. Bunun sonucu olarak temel ihtiyaç maddelerinde vesika düzenine de geri dönülmüş. 
Nancye’de yaşayanların bu durumdan şikâyet etmediğine hiç kuşku yok, çünkü Çin inanılmaz ekonomik gelişmesine rağmen insanların daha hâlâ günde 1 – 2 dolarlık ücretlerle çalışmak ve yaşamak zorunda olduğu bir ülke.. 
Nancye’deki her evde küçük bir Mao heykelciği var artık. Köy meydanında da devasa bir Mao heykeli olup bitenleri seyrediyor.
Halkın Milisleri her gün düzenli olarak köy meydanında kapitalizm aleytarı pankartlar taşıdıkları gösteriler yapıyor. 
Bu özelliği ile köy, Çin’in önemli turizm merkezlerinden biri olmaya da yönelmiş.
Sadece yabancı turistler değil, Çin’in başka yörelerinden gelenler de bu gösterileri ilgiyle izliyorlar.
Nancye kaybedecek 
Nancye, Mao’nun komünist sistemi ile kapitalizmin yeni bir çekişme alanı.
Çin’i yönetenler Nancye’de yabancı sermayenin faaliyet göstereceği büyük iş merkezleri kurmaya hazırlanıyor. Yüzden fazla köylü bu nedenle evini terk etmek zorunda kalacak. Köy halkının tepkisini ise ciddiye alan pek yok gibi. 
Hatta bu durum biraz sempati ile bile karşılanıyor. Belli ki, Nancye, bir tür “açık hava antropoloji müzesi” gibi görülüyor..
Nancye halkının kapitalizm karşısındaki bu direnişi, eski söylemle “soylu bir direniş” olarak görülebilir belki.. 
Komikmiş gibi görünen bu olay bende daha çok bir acıma duygusu uyandırıyor.
Vahşi bir şekilde, sınırsız insan gücünü ezerek gelişmeye çalışan kapitalizm karşısında, ciddi bir alternatif koymaktan uzak, salt yüzeysel bir öykünmeye dayalı bir özlem bu.. 
Böyle olduğu için de kaybetmeye mahkûm..
Değişimden korkmak
Nancye’nin öyküsünü okurken, Türkiye’deki değişimi ve gelişmeyi anlamakta zorlananları, buna ayak diremeye çalışanları hatırladım.
Hasan Cemal biraz da kızgınlıkla “angutlar” diye niteliyor bizdeki bu kesimi. Bunun hakaret maksadıyla değil, öfkeyle söylendiğini biliyorum, çünkü Hasan Cemal’in insanlarla ilişkisinde ne kadar özenli ve dikkatli olduğunu da biliyorum. 
Türkiye değişiyor. Değişimin olduğu her yerde buna karşı çıkanların olması da insanın doğası gereği. Ve zaten değişim motorunu ateşleyen ve hızlandıran şey de bence esasen bu..
Değişimden korkmak ne kadar saçmaysa, değişime direnenlerden korkmak da o kadar saçma geliyor bana.. 
Tarih, hep değişimden yana olanların kazandığını gösteriyor çünkü..
