Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Almanya’da yayımlanan “Welt am Sonntag” gazetesine verdiği bir demeç, bir süredir unutulmuş gibi görünen türban tartışmalarını yeniden gündeme getirecek.
Başbakan, Alman gazetecinin “Yasağı değiştirerek yüksekokullarda türbana izin vermeyi istiyor musunuz?” sorusuna, “Evet, bunu araştırıyoruz. Bu adımı vatandaşlara daha çok din özgürlüğü verilmesi açısından doğru buluyorum” yanıtını verdi.
Yasalarda değişiklik yaparak üniversitelerdeki türban yasağını kaldırma girişimleri yeni değil.
Ve işin ilginci bugün “üniversitelerde türban yasağını” içinden çıkılmaz bir sorun haline getiren şey de doğrudan doğruya bu: Yasaları değiştirerek, türbana izin verme çabası!
Türban sorunu
Hafızası zayıf bir toplum olduğumuz için üniversitelerdeki türban yasağının neden yasalardaki bir düzenleme ile kaldırılamadığını bir kez daha hatırlatmak istiyorum:
10 Aralık 1988 tarihinde ANAP hükümeti, YÖK Kanunu’nda bir değişiklik yaptı. Değişiklik, 27 Aralık 1988 tarihinde yürürlüğe girdi. Değiştirilen madde yükseköğrenim kurumlarında “dini inanç sebebiyle boyun ve saçların örtü veya türbanla kapatılmasının serbest” olduğunu söylüyordu.
Kamusal-özel alan
O tarihte Cumhurbaşkanı olan Kenan Evren, yasayı iptal edilmesi istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne götürdü.
Mahkeme, 7 Mart 1989 tarihinde yasayı iptal etti.
İptal gerekçesinde “laiklik” uygulaması ile ilgili genel bir tanım da yaptı. Bugün çok tartışılan “kamusal alan – özel alan” ayrımına dikkat çekti ve “dini inançların hukukun yerine geçerek yasal düzenlemelerin kaynağı ve dayanağı olamayacağını” vurguladı. Söz konusu düzenlemenin Anayasa’nın başlangıç kısmı ile laikliği düzenleyen ve “değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek” maddesine aykırı olduğuna karar verdi.
Hatırlamıyor mu?
ANAP hükümeti, bunun üzerine YÖK Kanunu’na “yürürlükteki yasalara aykırı olmamak koşuluyla her türlü kıyafetin serbest olduğu” hükmünü ekledi.
Bu değişiklik de Anayasa Mahkemesi’ne gitti.
Mahkeme yasayı iptal etmedi ama eski kararına atıfta bulunarak, “söz konusu serbestliğin sınırını” tayin etti. Türban yine serbest kalamamıştı.
Türban konusu, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına daha sonra iki kez girdi: Refah Partisi ve Fazilet Partisi’nin kapatılmasına ilişkin kararlara!
Başbakan Erdoğan’ın bütün bunları hatırlamıyor olması mümkün mü?
Sanmıyorum.
İki olasılık var: Ya Başbakan bu konuyla hâlâ ilgilendiğini göstermek ve parti tabanındaki belirli bir kesimi “idare etmek” istiyor. Ya da Başbakan, Anayasa Mahkemesi’nin günümüzün koşullarında daha farklı bir yorumda bulunabileceğini öngörüyor.
Hangisinin doğru olduğunu zaman içinde göreceğiz.
Talihsiz açıklama
Başbakan, Welt am Sonntag gazetesine verdiği demeçte bir de şunu söyledi:
“İnançlı Müslümanlarız. Kuran’da kadının toplum içinde türban takması gerektiği yazıyor.”
Laik bir ülkenin Başbakanı için en hafif tabiriyle “talihsiz” bir açıklama..
Bir kere Kuran’ın “türban takılmasını emrettiği” tartışılmaz bir gerçek değil.
Birçok din bilgininin yorumu, bunun tam aksini söylüyor.
İkincisi, laik bir ülkenin Başbakanı, siyasal davranışlarını açıklarken dini referans olarak gösteremez, göstermemeli.
Böyle yaptığında toplumda da ikilik yaratmış, türban takmayan kadınları “Kuran’ın emirlerine uymayan inançsızlar” haline getirmiş oluyor.
Başbakan, siyasal çoğunluğuna dayanarak türban nedeniyle okuma olanağı bulamayan genç kızların sorunlarını çözmek isteyebilir, bu normal.
Ama vatandaşlarını “inançlılar – inançsızlar” diye ikiye ayırmak da laik bir ülkenin başbakanının herhalde en son yapacağı şey olmalı.