Pazarlama iletişimi alanında yayın yapan MediaCat Dergisi, her ayki sayısını özel bir konuya ayırıyor. Derginin kapağında, Türkiye’nin önde gelen reklamcıları tarafından konuyla ilgili olarak hazırlanan bir grafik yer alıyor. Türkiye’de reklam yaratıcılığının ulaştığı düzeyi gösteren ilginç örnekler bunlar…
Okuyucular her gün gazetelerde değişik siyasi partiler tarafından hazırlanan reklamlarla karşılaşıyor. Bunlar siyasi iletişimin en doğrudan örnekleri.. Konunun “güncelliği” nedeniyle derginin bu ayki kapak öyküsü, “siyasi iletişim”e ayrılmış…
Baktıran kapak
Yorum Publicis Reklam Ajansı Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ural, bu köşede de bir fotoğrafını gördüğünüz kapağın yaratıcı yönetmeni… Ali Anıl ve Kiraz Kurdaş’ın grafiklerinde, pembe gözlük takmış bir koyun fotoğrafı var…
Bir derginin kapak fotoğrafı elbette her şeyden önce “vurucu” olmalı. Nitekim çok başarılı bir grafikle bu sağlanmış. Hep deriz ya, “koyun gibi milletiz” diye… Reklamcılar da çok bilinen, sık sık sözünü ettiğimiz bu toplumsal duruma gönderme yapan esprili bir kapak hazırlamışlar.
Kapaktaki fotoğrafı görünce şöyle düşündüm: Gerçekten böyle miyiz? Pembe gözlük takan koyunlar olarak mı oylarımızı kullanacağız?
Tepkiler sandığa girecek
Araştırmalar gösteriyor ki bu seçimde de, bundan önceki seçimlerde olduğu gibi “tepkilerimizle” oy kullanacağız.
Bu nedenle siyasi partilerin reklam kampanyalarını yöneten, iletişim stratejilerini planlayanların işi gerçekten çok güç…
Gerçi hala ciddi bir “kararsızlar” kitlesi var ama bu kitlenin “kararsız” kalmış olmasının nedeni de bence aynı “tepki”.
Daha önce verdikleri sözleri tutmayan, yapacaklarını ilan ettiklerini gerçekleştiremeyen siyasi partilere duyulan tepki bir bölüm oyun “daha önce denenmemişölere gideceğini gösteriyor. Ama yine aynı nedenle tepki duyanların bir bölümü “hiç denenmemiş” olanların da aslında “daha önce denendiğinin” farkında oldukları için kararsız kalıyorlar…
Yani aslında sürünün başındaki kendisini aşağıya attığı için onu takip edip uçurumdan atlayacak olanlardan söz etmek zor bu seçimde…
Tam tersine bilinçli tercihler söz konusu.
Gerçi bunun akıl ölçülerine sığan bir bilinç olduğunu düşünmüyorum ama yine de seçmen ne yaptığını bilerek oy verecek, araştırmalara göre…
En kötü sonuç bile..
Koyunun taktığı “pembe gözlük” konusunda ise yaratıcılarla hemfikirim.
Her seçim, sistemden umudunu kesenler için yeni bir ümit de yaratıyor aslına bakarsanız.
Seçimin sonunda kimin kazandığından bağımsız bir ümit bu. Seçmen, oylarının ağırlığını yönelttiği siyasi hareketin bir şeyleri değiştirebileceğini ümit ederek bu davranış içine giriyor.
Bir önceki seçim sürecinde bir araya gelmelerine hiç ihtimal verilmeyen DSP – MHP – ANAP koalisyonunun kurulmasının ardından toplumda uzun süre bir iyimserlik dalgasının varlığını koruduğunu hatırlayalım…
Bu nedenle seçimlerden sonra Türkiye’de ekonomik krizden beri iyice yaygınlaşan karamsar havanın dağılmasını da bekliyorum.
Bu da seçimin ertelenmesine benim şahsen neden karşı olduğumun da bir açıklaması oluyor aynı zamanda…
En kötü seçim sonucunun bile bugünkü belirsiz, karamsar havayı dağıtacağını ve bu yeni iyimser havanın gerçekten bir şeyler yapmak isteyenler için olumlu bir iklim yaratacağını düşünüyorum.
Artık bu iyimser havayı Türkiye lehine kullanmak becerisi de “tepkilerin prensi”ne kalıyor.