İçinde ne tür konulardan söz edildiğini anlamak için hızla çevirdiğim kitabın sayfalarından fırlayan bir başlık, dikkatimin o bölüme yoğunlaşmasına yol açtı.
Başlık şöyleydi: “Kadınlar neden daha çok konuşur?”
Aslında bugüne kadar kadınların çok konuşmasından hiçbir şikâyetim olmadı.
Hatta bundan hoşlandığımı bile söyleyebilirim.
Sonuç olarak ben “konuşmayı seven” bir tip sayılmam.
Bu yüzden de bulunduğum ortamlardaki “konuşkan kadınlar”dan hiç sıkılmam.
Onlar konuşurken benim konuşmama hiç gerek kalmaz, gözlerimi boşluğa diker ve hayallere dalabilirim..
Çünkü, rahmetli anneannem beni, “Birileri konuşurken dinlemek gerekir” diye eğitti..
“Dinlemenin” nasıl bir eylem türü olduğu bana öğretilmediği için de, birileri konuşurken bambaşka hayallere yelken açmak benim için çok kolay olur.
Bunun normal bir davranış olmadığını hatta ayıplanması gereken bir tutum olduğunu da biliyorum elbette..
Ama Tanrı’nın bildiğini sizlerden saklayacak da değilim..
Biyolojik üstünlük!
Sözünü ettiğim kitap Prof. Dr. Nevzat Tarhan tarafından yazılmış: Kadın Psikolojisi. (Nesil Yayınları)
Prof. Dr. Tarhan’ın “Kadınlar neden çok konuşurlar?” sorusuna verdiği yanıt şöyle:
“İnsan beynini en çok çalıştıran eylem, kelime üretmektir. Sözcüklerin linguistik özellikleri sol beyne, anlam bölümü sağ beyne, duygular ise beynin derinliklerine yazılıdır. Sözcük üretirken hepsi birden ortak çalışmalıdır. Kadınlarda ve dişi hayvanlarda bu özelliğin, biyolojik eğilim olarak üstün olduğunu görüyoruz.”
“Konuşmanın psikolojik dinamiğinin başlıca özellikleri şunlardır:
“1- Kadın üzüntülü olduğunda kendini iyi hissetmek için konuşma eğilimindedir. Erkek ise susmayı tercih eder.
“2- Kadın yüksek sesle düşünür. Ne söylemek istediğini yüksek sesle araştırır.
“3- İçtenlik ve paylaşımcılık hisleri kadını konuşmaya iter. Yakınlık ve yalnız olmama isteği konuşma ihtiyacını artırır.
“4- Kadın, bilgi paylaşımı için konuşur. Erkek için ise konuşmak, sadece bilgi aktarma işidir.”
‘Suspus’ erkekler
Konuşmanın beyni çok çalıştıran bir eylem olduğuna ilişkin satırları okurken biraz bozulmadım değil.. Ama Alllahtan benim kelime üretmek için konuşmam gerekmiyor, yazarak da bu sorunu çözebiliyorum diye düşünüp kendimi teselli ettim.
Günümüzde birçok evde kadınlar ile erkekler arasındaki en önemli sorunun “konuşmak” olduğunu biliyorum.
Kadın ve erkek dergilerinin okuyucu mektubu köşeleri bunlarla dolu..
Ve en büyük şikâyet ise, eve gelen erkeğin “suspus” olması.. Pijamalarını giyip gazete, kitap okumaya ya da televizyon seyretmeye dalması.. Aynı gol pozisyonunu hafta boyunca on kere seyrettiği halde, bir kez daha izlemesi…
Bu iş de dişi kuşa düşüyor
Prof. Dr. Tarhan’ın çözüm önerisi ise şu: “Erkeğin temel psikolojik ihtiyaçlarından birisi, bağımsızlık ve özerk olma ihtiyacıdır. Erkek bir kadına yaklaştığında, birden bağımsızlığının gittiğini düşünmeye başlar ve kendini geri çeker. Bu geri çekilişte kadın onun üzerine giderse geri çekilme kovalamacaya döner. Erkek geçici bir sessizlik ve yalnızlıktan sonra kadına döndüğünde, kadın onu suçlar ve eleştirirse erkek gerçek duygularını bastırır ve iletişim bozulur.”
Gördüğünüz gibi “içinde insanların birbirleriyle konuştuğu bir yuvayı yapma görevi” yine dişi kuşlara düşüyor!
