Bir erkek yaşamının belirli bir dönemine geldiğinde artık kadınlarla hiç ilişki kuramıyor olmasından dolayı mutlu olabilir mi?
Bu soruyu ve olası yanıtlarını bugüne kadar hiç düşünmemiştim.
Hatta itiraf edeyim ki bu durum, yaşı ilerlemeye başlayan bir erkeğin en büyük kâbusudur diye de düşünürüm.
Şair ve Kocaeli Üniversitesi Felsefe Bölümü Başkanı Afşar Timuçin ile Elif Korap’ın yaptığı röportajı geçen hafta Milliyet’te okumuş olmalısınız.
Timuçin, şairlere özgü bir açık yüreklilikle “artık kadınlarla işinin kalmadığını ve bu yüzden çok rahatladığını” söylüyor.
“O yönde bir arzum kalmadı. Bunun için belli bir yaşa gelmek gerekiyormuş meğer. İnsanın kendini cinselliği olmayan bir varlık gibi algılaması ne güzelmiş meğer.. Oh dünya varmış!” diyor.
Schopenhauer der ki..
Bu söyleşiyi okuyunca filozof Arthur Schopenhauer’in bir öyküsünü hatırladım.
Göttingen Üniversitesi’nde öğrenci olduğu yıllarda bir kır gezintisi için arkadaşlarıyla birlikte plan yaparken gruptakilerden biri, “Geziye getirecek bir kaç kadın bulmalıyız” deyince Schopenhauer geziyi iptal eder ve şöyle der:
“Hayat o kadar kısa, tahmin edilemez ve uçucu ki böyle büyük bir çaba göstermeye hiç değmez..”
Bu olaydan aşağı yukarı on yıl kadar sonra çıktığı İtalya gezisindeki davetlerde pek çok çekici kadınla tanışır, Schopenhauer. “Hepsinden çok hoşlandım, ah keşke bir de beni isteselerdi” dediğini biliyoruz. Ama kadınlar tarafından sürekli reddedilince şöyle dediği de tarihe bir not olarak düşmüş bulunuyor:
“Bir tek, cinsel güdülerle bulanıklaşmış erkek zekası, bu ufak tefek, dar omuzlu, geniş kalçalı ve kısa bacaklı cinsi, cins – i latif diye adlandırabilir..”
Çok yanılıyorlar!
Ne Timuçin ve ne de Schopenhauer ile bu konuda felsefi bir tartışmaya girecek kadar gözü pek sayılırım. Ama kadınları “cins – i latif” olarak görme eğiliminde bir yazar olarak şunu söylemeliyim ki feci halde yanılıyorlar!
Bir erkeğin yaşamında, sevdiği özel bir kadın olmadığı zaman bunun eksik bir yaşam olacağını düşünürüm.
Öte yandan kadın – erkek ilişkilerinde cinselliğin önemli olmadığını söyleyecek kadar saf birisi de değilim.
İnsan türünün erkeği, kadından farklı olarak sırf cinsel arzuları için bile bir kadının arkadaşlığına ihtiyaç duyabilir..
Kadınlar için cinsellik, sevginin bir parçasıyken, erkekler için cinsellik kendi başına da yaşamın bir anlamı olarak görülebilir.
Ama gün gelip cinsel libido elimizden uçup gittiğinde bile yine de yaşamımızı paylaşacak, konuşup dertleşebileceğimiz, zekâmızla etkilemeye çalışacağımız bir kadının varlığına ihtiyaç duyarız..
Hatta daha fazlasına.. Oliver Wendell Holmes Jr. 85 yaşında yolda yürürken güzel bir genç kızla karşılaşmış. Kızı gördüğünde şöyle dediği yazılı geçenlerde okuduğum bir kitapta: “Ah, yeniden 70 yaşında olmak vardı!..” (Sevgi Sözcükleri – Yürekten Alıntılar. Derleyen: Gil Friedman, Çeviren: Aslı Köseoğlu, Dharma Yayınları.)
Kitapta John Ciardi’nin de bir sözü var: “Sevgi, gençlerin cinsel heyecanını, orta yaşlıların alışkanlıklarını, yaşlıların karşılıklı bağımlılıklarını nitelendirmek için kullanılan bir sözcüktür.”
Tanrı, bir kadına sevgiyle bağlanmadan yaşayabileceğim bir hayattan beni korusun!