Korsanların ülkesinde bir küçük kâşifim…
VALLETTA
Benim için tüm zamanların en ilginç çizgi roman kahramanı Corto Maltese, adı üzerinde Maltalıydı.. Bunun için gerekli her şeye sahipti: Yani bir İngiliz denizci baba ve Sevilla doğumlu bir Çingene anne… Kadının lakabının “Cebelitarıklı Nina” olduğunu da söylersem İngiliz denizcinin nasıl bir fırtınanın içinde kaybolduğunu daha kolay hayal edebilirsiniz.
Corto Maltese’yi okurken çocukluğuma dönerim. Bir kâşif, bir korsan, bir denizci olmayı çok düşlediğim günlere… Bir kâşiften, bir korsana… Hangisi olsa olurdu… Önemli olan ceviz kabuğu bir teknenin içinde denizin üzerinde olmak, rüzgârın önünde gidebilmekti… Gidebildiğin yere kadar!
Lafı çok uzattım yine… Aslında tek satırlık bir giriş cümlesi yazmalıydım: Corto’nun memleketi Malta’dayım… Üç gündür!
Tarih canlanıverdi…
St. John Şövalyeleri’nin büyülü ülkesi… Turgut Reis’in, St. Elmo Kalesi’nin bentleri önünde fetih müjdesini alıp yüzünde bir tebessümle öteki dünyaya göçüşü… Piyale Paşa ile Mustafa Paşa’nın beceriksizlikleri…
30 bin kişilik Osmanlı ordusu, 1565 yılının mayıs ayında Malta’ya çıktığında, karşısında 700 şövalye ve 8 bine yakın sonradan silahlandırılmış sivilden oluşan bir güç bulmuştu. Aynı yılın 8 Eylül’ünde kuşatma bittiğinde geride perişan olmuş bir ordu kalacaktı…
Kaderin bir oyunu…
Tam 437 yıl sonra yine bir mayıs günü, yine Bodrum yapısı bir guletle yine aynı Malta Limanı’ndayım. Bindiğimiz tekne Marmaris’ten satın alınıp buraya getirilmiş, turist gezdirmek için… Turgut Reis’in teknelerinin çoğu da orada yapılmamış mıydı? Bu kaderin bir oyunu olmalı bana… Zaten kafamda da “Orhan Abi”nin reklamındaki İdeal Kart şapkası var!
Teknenin kaptanı çocukluk hayallerimdeki korsanlara hiç benzemiyor. Evet, onun da kolları dövme içinde, ama daha çok emekli kütüphane memurlarına benziyor…
Aslan payı erkeklerin!
Malta bugün kişi başına milli geliri 13 bin doları bulmuş bir “refah” ülkesi.. Gece barları dolaşırken bu gelirden aslan payını erkeklerin aldığını düşünüyorum, çünkü kızların “ne üstlerinde var, ne başlarında..” Birer avuç kumaş parçası örtünmelerine bile yetmiyor, sadece “biraz kapatıyor” güneş yanığı vücutlarını… Ama ben dahil kimsenin bundan şikâyetçi olduğunu da duymadım, bunu da belirteyim.
Malta’nın kentleri tahmin edebileceğiniz gibi “Malta Taşı”ndan inşa edilmiş binalardan, kiliselerden ve kale duvarlarından oluşuyor. Tarih uzanıp elinizle tutabileceğiniz kadar canlı… Aziz John’un şövalyelerinin bir köşeden karşınıza çıkması an meselesi sanki..
Bir tepenin zirvesine kurulmuş Mdina’nın sokaklarını turlarken surların dibinde sıcaktan ve susuzluktan perişan olmuş atalarımızı yâd ediyorum…
Sarhoş eden güzellik…
Esir düşen 8 bininin kellesi kesilmiş, birer ateş topu halinde limandaki Osmanlı donanmasının ve askerinin üzerine yağdırılmıştı… Tarih o kadar iyi korunmuş ki, sanki kuşatma az önce bitirilmiş gibi… Büyüleyici bir atmosferi var bu kentin. İnsanı içine çekiyor, kendine âşık ediyor… Mustafa Paşa’yı büyük askeri hatalar yapmaya yönelten de bu atmosferin yarattığı sarhoşluk muydu acaba?
Malta’yı “bir daha gelinecek yerler” listeme ekliyorum… Liste giderek büyüyor, tamamlamak için vakit ve güç bulabilecek miyim?