Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Kemal Derviş ve 'suçluluk kültürü'

  Kemal Derviş’in, 76 yıllık bir geçmişi olan “The Banker” dergisi tarafından 52 ülkede yapılan bir araştırma sonucunda tüm dünyada “Yılın Bakanı” seçilmesiyle, istifa edip görevinden ayrılmayı düşünmesi tesadüf bu ya aynı güne denk geldi.

Şimdi geriye doğru bakıyorum da zaman zaman kendimi Derviş’in yerine koyup “bas istifayı git arkadaş” dediğim bir çok olay oldu. Ama çok şükür ki Derviş benim gibi düşünmedi ve iki kere kıyısına kadar geldiği istifa mekanizmasını işletmedi. Bundan ülke olarak Türkiye de kazançlı çıktı, “potansiyel siyasetçi” Derviş de..
Her toplumsal kültür kendi çalışan insan tipini yaratıyor. Kültürden kültüre değişen değerler bütününün şekillendirdiği insan tipi, kendine özgü yönetim modelleri geliştiriyor.
Kemal Derviş ne kadar bizden birisi de olsa uzun yıllarını Amerika’da Dünya Bankası’nda geçirmiş bir insan. Hem bulunduğu sosyal ortamdan hem de çalıştığı kurumsal çevreden etkilenmemiş olması mümkün değil.

‘Elalem ne der?’
Ama şimdi tamamen farklı bir toplumsal iklimde çalışıyor. Burada insan ilişkileri de farklı, iş yapma biçimimiz de..
Prof. Selami Sargut’un Kültürlerarası Farklılaşma ve Yönetim isimli kitabında Amerikan kültürünün ‘suçluluk kültürü’ olarak tanımlandığını okudum. Bu kültür içinde yetişen ve çalışan bir insanın ‘yanlış davranışlardan içselleştirilmiş ruhsal maliyetler nedeniyle kaçındığı’ anlatılıyor. Yani bir Amerikalı’nın yanlış davranışlardan kaçınma sebebi doğrudan doğruya kendisiyle ilgili. Kendi iç hesaplaşmasında yanlış yaptığı her davranış için suçluluk duyan bir insan tipi..
Buna karşılık Japon kültürü ise ‘utanç kültürü’ olarak tanımlanıyor. Bir Japon’un yanlış davranışlardan kaçınmasının nedeni bir Amerikalı’nın tam tersi.. Japon, yanlış davranışlardan kaçınmaya çalışıyor, çünkü içinde bulunduğu topluma karşı utanç duymaktan, ayıplanmaktan çekiniyor.
Bizim toplumsal ve örgütsel kültürümüz bu ikisinin ortasında bir yerlerde olmalı, tahminen Japon’lara daha yakın bir yerde..
Bizde de yanlış davranışlardan kaçınmak büyük ölçüde ‘elalem ne der?’ sorusunun üzerine inşa ediliyor

Bu yöntemi değiştirmeli
Tekrar Kemal Derviş’e dönecek olursak, Derviş’in bizden farklılığı da bundan kaynaklanıyor olmalı. O yanlış yapmak istemiyor, çünkü özünden kaynaklanan bir ‘içselleştirilmiş ruhsal maliyet’ten kaçınıyor. ‘İstifa’ mektubunun cebinin bir yerlerinde duruyor olmasını ve Türkiye’de çok alışılmadık biçimde sıksık ‘ya bırakın yapayım, ya da gideyim’ noktasına gelmesini buna bağlıyorum.
Dünya Bankası’ndaki görevine halen devam ediyor olsaydı bunu anlayışla karşılayabilirdik.
Ama şimdi durum farklı. Türkiye’de çalışıyor ve hükümet üyesi olarak kendisiyle aynı ve eşit siyasi sorumluluğu taşıyan bir ekibin içinde.
Bu nedenle bu ekiple çalışırken karşılaştığı çatışma noktalarında, çatışmayı çözmek için kullandığı yöntemi değiştirmek zorunda.
Günlük mesaisinin çoğunu bu işe hasretse bile konuşmaktan, ikna etmekten, tekrar konuşmaktan yılmamalı. İki de bir ‘istifa iması’nda bulunmaktan ve herkesin yüreğini ağzına getirmekten vazgeçmeli.
Hele gelecekte aktif siyaset yapmayı düşünüyorsa…