Kuşaktan kuşağa aktarılan bir sorun: Kıbrıs
Demokrat Parti iktidarının Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü, partisinin grup toplantısında, 20 Haziran 1955 günü şunu söylemiş:
“Türkiye’nin, Kıbrıs diye bir meselesi yoktur..”
Aynı günlerde Başbakan Adnan Menderes de, Yunanistan Başbakanı Venizelos’a şunu söylemiş: “Merak etmeyin bu konu Türk-Yunan dostluğu içinde çözümlenecektir.”
Bu sözler söylendiğinde ben bir “ceninömişim. Sekiz ay sonra dünyaya geldim..
Ve bundan yedi-sekiz yıl sonra daha ilkokul ikinci ya da üçüncü sınıftayken, okuldan eve “Ya Taksim, Ya Ölüm” diye bağırarak döndüğümüzü hatırlıyorum.. Bunu bir oyun haline getirmiştik, her gün eve böyle “mini mitingler” yaparak dönerdik.
Ne anlama geldiğini bile bilmeden elbette.. O günlerde, sinemalarda filmden önce gösterilen “haber filmlerinde” gördüğümüz bir miting sahnesinden etkilenmiş olmalıyız.
Onunla büyüdüm
Şimdi 47 yaşındayım. Ve hâlâ Kıbrıs, Türkiye’nin en önemli dış politika sorunu. İç politikayı da yakından ilgilendiren, etkileyen bir sorun.
Bütün yaşamım boyunca Kıbrıs diye bir sorunumuz oldu.
1963 Noeli’nin gazete sayfalarına yansıyan korkunç görüntüleriyle büyüdük. Kıbrıs dendiğinde gözümün önüne o sahnelerin gelmesine hâlâ engel olamıyorum.
Rahmetli anneannem yaramazlık yaptığımızda bizi “seni Makarios’a veririm” diye korkuturdu. Sonra Kıbrıs üzerinde uçan jetler, Kıbrıs’a çıkarma, birinci ve ikinci “Barış Harekâtları”.. Şimdi de Helsinki ve Kopenhag Zirveleri.. Amerikan askeri ambargosu.. Kıbrıs’taki anlaşmazlıktan gücünü alan Türk-Yunan sorunları..
Irak’ı acılara boğan savaş olmasaydı, büyük bir ihtimalle bugün tartışacağımız en önemli sorun da yine Kıbrıs olacaktı.
Benim çocuğum da Kıbrıs sorunu ile birlikte büyüdü. Korkarım onun çocuğu da..
Bizlere dedelerimizden, babalarımızdan miras kalan bir arsa anlaşmazlığı gibi..
Gündem savaş haberleriyle ne kadar dolu olursa olsun, Kıbrıs’ın orada durduğunu, Türkiye’nin geleceğini yakından ilgilendirmeye devam ettiğini unutmamıza olanak yok.
Nereden nereye…
Radikal’in dış politika yazarı Erdal Güven’in yeni yayımlanan kitabı “Helsinki’den Kopenhag’a Kıbrıs”ın sayfalarını karıştırırken nereden nereye geldiğimizi bir kez daha görme ve hatırlama olanağı da buldum. Güven, Om Yayınları’ndan çıkan kitabında Kıbrıs sorununun, bir yıldırım hızıyla gelişen son üç yılını inceliyor.
Biz gazetecilerin genellikle yaptığı gibi, bu konuda yazılmış eski yazıların alelusul bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş bir kitap değil bu.
Son üç yılda Erdal’ın bir gazeteci olarak izlediği zirveler, konuştuğu yetkililer ve yazdığı haber ve analizlerden süzdüğü bilgilerden derlenmiş, aklı başında bir çalışma.
Mutlaka okunmalı
Türkiye’nin hiç durulmayan kendine özgü gündemi içinde, Kıbrıs’ın neden en önemli yeri işgal ettiğini gösteren ve bu sorunu neden mutlaka çözmemiz gerektiğini gözler önüne seren bir analiz..
Türk basınının, benim kişisel görüşüme göre en önemli üç dış politika yazarından biri olmayı çok genç yaşında başarmış bu gazetecinin kitabını okumanızı öneriyorum.
Dünyadan tecrit edilmiş bir ülkede yaşamanın insanın başına ne tür sorunlar açabileceğinin en kanlı örneğini canlı yayınlarda izlediğimiz bu günlerde, okunması gerekli bir kitap..