Laik eğitime veda zamanı mı?
Gelecek öğretim yılından itibaren liselerde “uygulamalı din eğitimi”nin müfredata alınması girişimi, hiç kuşku yok ki eğitimin laik niteliğiyle açıkça çelişen bir durum.
Gazetelere yansıyan haberlerden öğrendiğimiz kadarıyla öğrenciler, “uygulamalı din eğitimi” çerçevesinde camilere götürülecekler..
Camilerde, uygulamalı olarak aptes almak, Kuran dinlemek, Hz. Muhammed’in yaşamını anlatan bir Hollywood yapımı olan Çağrı filmini izlemek, hac görüntüleri izlemek gibi etkinlikler planlanıyor.
Gerekçeleri hazır
Uygulamayı doğru bulanların gerekçesi hazır: Nüfusun yüzde 99’unun Müslüman olduğu bir ülkede camide uygulamalı eğitimin ne sakıncası olabilir?
Türkiye’de en sık duyduğumuz demagojik sözlerden biri, hiç kuşku yok ki bu “nüfusunun yüzde 99’u Müslüman olan bir ülke…” diye başlayan tekerleme..
Böylece dinin, Tanrı’yla kul arasındaki tamamen kişisel bir “ilişki” olmaktan çıkarılıp, günlük yaşamlarımızın merkezine yerleştirilmesi mazur gösterilmek isteniyor.
“Herkes Müslüman olduğuna göre”, günlük yaşamın ve ilişkilerin de bu esaslar çerçevesinde yürütülmesinde bir sakınca olmazmış gibi davranılıyor.
Yüzde 1 ne olacak?
Bu söylem her şeyden önce geri kalan yüzde 1’i ihmal ediyor!
Laik, demokratik düzen ile “şeriat” kurallarının geçerli olduğu düzenler arasındaki en önemli fark da zaten bu geri kalan yüzde 1’in haklarının korunması ile ilgili..
Rakamın 1 gibi küçük olduğuna bakmamak gerek. Çünkü bu belki üç, belki beş, belki de otuz..
Bunu kimse bilmiyor..
Nüfus kâğıdında “Müslüman” yazıyor diye herkesin inancını aynı şekilde yaşadığını, aynı biçimde yaşamaya istekli olduğunu varsaymak mümkün değil.
Bunu günlük yaşamlarımızdan da biliyoruz.
Nüfusumuzun yüzde 99’unun nüfus kâğıdında Müslüman yazıyor ama hafta içinde her hangi bir mahallede, herhangi bir camiye gidin, bakalım kaç kişi görebileceksiniz?
Ya da camide namaza katılımın en yüksek olduğu, cemaatle kılınması gereken bir cuma namazına gidin, bakalım nüfusumuzun yüzde kaçı orada?
Boşuna uğraşmayın
Öte yandan bilinen bir başka gerçek daha var: Türkiye’de kendisini “sünni İslam” olarak tanımlayanların tümü inançlarını aynı şekilde yaşamadığı gibi, kendisini “sünni İslam” olarak tanımlamayan da hatırı sayılır bir kesim Müslüman var.
Bu uygulama, Türkiye Cumhuriyeti’ne “resmi bir din” dayatmak isteyenlerin yıllardır gerçekleştiremedikleri bir durumu da hukukileştirmeyi hedefliyor.
Diyanet İşleri, zaten “sünni İslam”ın resmi temsilcisi gibi çalışırken, şimdi buna bir de Milli Eğitim Bakanlığı eklenmek isteniyor.
Ortaöğretimde din eğitiminin “seçmeli – gönüllü” hale getirilmesi gerekirken, şimdi buna bir de “zorunlu cami ziyareti” eklenmesinin bir tek amacı olabilir: Türkiye’nin laik anayasal düzenini değiştirmek için bir “altyapı” oluşturmak hevesi!
Zannediyorlar ki ucundan kenarından tırtıkladıkça bir gün laik düzeni değiştirmeleri mümkün olabilecek..
Buna izin verilemez…